Babası rolündeki Vedat Erincin ‘in annesinin mavi elbiseli Bozcaada ‘da çekilmiş fotoğrafına bakarak “Dünyanın en büyük Türk aşk hikâyesiydi bizimkisi” dediği annesine son görevini yerine getireceği gün eşiyle arasındaki uçurumu su yüzeyine çıkartan yüzleşmeyi de yaşıyor Zeynep. Eşinin hitabıyla “Zey” … Günün üzücü yanına inat merak uyandıran, heyecan veren sürprizi ise annesinin Zeynep ‘e Hırvatistan ‘da bir köy evini miras olarak bıraktığı haberdir. Bu evden babası dahil kimsenin haberi yoktur bu nedenle de büyük şaşkınlık yaratır. Hırvatistan’daki yeni konuşlarının “Bayan Altın” olarak sesleneceği Zeynep bu duygusal çökkünlük içinde üzerinde “Rına Türk Lezzetteler” yazan şirket aracıyla rotasını Hırvatistan Luc ‘a çevirir. Yolculuğunun bir toplu taşıma ile geçirerek annesinin sürpriz miras evine varır. Fakat günün sürprizleri henüz bitmemiştir. Evin eski sahibinin oğlu Josip (Goran Bogdan) hala evde ikamet emektedir.
Taş evleriyle, her şeyin satıldığı köy marketiyle, Şile Bezini andıran uçuş uçuş elbiseleriyle, sebze ağırlıklı yemek görselleri ve rengarenk kır çiçeklerinin bulunduğu vazolarla keyifle izlenen film; Alman, Türk ve Hırvat kütlülerinin bir karması olarak kayda değerdir. Tüm bu özellikleriyle izleyenin gözüne çarpan, soru işareti bırakan, eksik olarak nitelenen tespitler varsa da onları halının altına süpürmekte. Mükemmel denemese de kendini izlettiren Adriyatik Denizi manzaralarıyla bezeli, zeytin ağaçlarıyla ve Akdeniz yaşam parametrelerini barındıran, estetik kaygısı taşımayan “cast” ıyla izlenesi bir film Çok Uzak.