Kitap

0

Veda Edilemeyen Topraklar: “Elveda Rumeli”

Tarih boyu; acıyla tatlı gibi, siyahla beyaz gibi, ne birbirinden ayrı ne de birlikte olabilen aşıklar gibidir Balkanlar. Bazılarımız için sadece “Balkanlardan gelen soğuk hava” dır. Bazılarımız için ise “gönlümce bir zaman yaşayamadım” diyerek yürekte bir sızıyla anılan göç edilmiş topraklardır.

Yeryüzünün bu bölümü, tutkuyla zapt edilmek/hâkimiyet kurulmak üzere bitmek tükenmek bilmeyen savaşlara zemin olmuştur. Elbette ki dinmeyen gözyaşlarına da. Ezgileri bile böyledir Balkanların. Dokuz sekizlik ölçüdeki coşku dolu müziğe eşlik eden sözlerin hüznü dahi “bal” ve “kan” barındırır.

Ramis Çınar’ın “Elveda Rumeli” isimli kitabı 93 Harbi sonrası, Balkan Harbi ve 1. Dünya Savaşı yıllarında Bulgaristan’da toprağı işleyerek geçinen iki büyük ailenin hayatını konu almaktadır. Yazar akıcı bir anlatımla Bulgaristan-Silistre’nin Çeyrekçi Köyü’nde gündelik yaşantının arka planında Osmanlı’nın çözülüşünü yalın bir dille anlatmaktadır.

Eserde, dönemin atmosferiyle birlikte anlatımdaki gücün kaynağı; yazarın Bulgaristan’ın Silistre iline bağlı Dulovo ilçesinde doğmuş ve 1989 yılındaki zorunlu göçle ailesiyle birlikte Türkiye’ye göç etmesi olmalıdır.

Kitap, İstanbul’da 18 yıl süren medrese eğitimini tamamladıktan sonra memleketine geri dönen Molla Ağalar Ailesi’nin oğlu Hasan’ın atlı arabayla yaptığı yolculukla başlamaktadır. Hasan ve ailesinin başından geçen olayların analtımında zaman 1900’lü yılların başları, mekân ise; Bulgaristan’ın Deliorman ve Dobruca bölgesidir.

Kitaptaki birçok kelime bana çocukluğumu hatırlattı. Makedon göçmeni bir aileye mensup olmam sebebiyle bu kelimeler beni zamanda yolculuğa çıkardı. Örneğin; “islah” kelimesini dedemden çok duyardım; “iyi” demektir. “Mısmıl” kelimesi halamlardan duyardım anlamı “adamakıllı” dır. “Peşkir” sözünü rahmetli babam çok kullanırdı günlük hayatta çünkü “havlu” demektir. Belki şu anda bu satırları okuyanlarda da bir aşinalık olmuş olabilir. Hatta bu konudaki birkaç kelimeye yer vermek istediğimde öne çıkanlar şunlar oldu: kopoy: bir tür av köpeği, saya: ahır, mihor: içkici, ayyaş, peyke: bir tür sedir, bıcı: kaz yavrusu, öteberi: ıvırzıvır, bakımcı: falcı, uğratmak: kovmak, sesleyivermek: dinleyivermek, ilenmek: beddua etmek, sürgün: ishal, açkı: anahtar.

Bu durumu, göçmenlere has kelimelerin unutulmayarak kayıt altına alınmasına katkı sağlaması açısından önemsiyorum. Hatta destekliyorum. Çünkü dilimizin bir zenginliği olan bu durum yok olmaya yüz tutmuş durumda.

“Elveda Rumeli” kitabı buram buram Balkanlar kokan bir kitap. Osmanlı’nın eli çekilmeden önceki günlük yaşantı ve sonrasında değişen Balkanlar var kitapta. Komşunun komşuya diş bilemesi var. Güvenle uyunan çatıların güvensizliğe evirilmesiyle bu çatı altında geçen uykusuz geceler var. Esir düşen yavuklular var. Dua ile nasırlı ellerini semaya açmış dedeler var. Çilekeş kadınlar var. Gelecek kaygısı yaşayan aile reisleri var. Korku dolu gözlerin sahibi çocuklar var. Bilinmeze gebe gün batımları var. Uçsuz bucaksız gök kubbe altında sürekli değişen sınırlarıyla bazen çar, bazen kral tarafından yakılıp yıkılan köyler ve parçalanan ruhlara inat bereketli topraklar, kirlenmemiş ve umut dolu şahsiyetler var. Romanın kahramanı Hasan gibi…

Elveda Rumeli

Ramis Çınar

Çınaraltı yayınları

288 sayfa

7.baskı

Bizden Haberdar Olun!

Benzer Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed