Rabie Ruşid kimdir? Bize kendinizden ve “”ömr-ü hayatımın kutup yıldızları anne ve babam” dediğiniz ailenizden söz eder misiniz?
Kuzey Makedonya’nın İştip’e bağlı olan Kurfallı Köyü’nde doğurmuş beni annem. Evde gelmişim dünyaya, kolay doğurmuş beni güçlü anacığım. Daha başlarken duygulandırdınız beni. Köyde büyümek zenginliğim oldu benim. Birçok şeyi hep anne babamdan görerek öğrendim. Tarımcılık ve hayvancılıkla geçinen bir ailenin en küçük kızıydım. Sokakta oyun yaşlarımı geçirir geçirmez, ailem bahçeye ben de bahçeye, onlar tarlaya ben de tarlaya. Onlar kuzu beslemeye, ben de kuzu sevmeye. Buzagı, kuzu, oğlak sevdim, su verdim. Ailem okuyamamış o zamanlarda “koja bozgun” diye adlandırdıkları savaş dönemlerinde okulları yıkılmış, toplu göçler yaşanmış. Bizim okumamız için de ellerinden gelenlerin fazlasını yapmışlar. Hafız bir oğulları var Bursa’da, Hasan abim, doktora tezini savunma aşamasında. Biz sanırım onlar için de okumayı sevdik. Bize anne- babamız okumayı sevdirdi. Babamın zekâsına hayrandım hep. Matematiği her zaman benden güçlüdür. Matematik ödevlerimde yardımcım hep babam oldu. Annem de çok zeki, marifetli ve hamarat bir ev hanımı.
Öğretmenlik mesleğini sürdürürken doktorasını yapan ve aynı zamanda eser üreten çalışkan bir Balkan kadınısınız. Sizin ve çevrenizdeki kadınların hayat yolculuğu göz önüne alındığında “Balkan Kadını” nı nasıl tariflersiniz?
“Güçlüyüz, doğruyuz, çalışkanız, tuttuğumuzu koparırız.” Sloganı geldi aklıma ilk olarak. Çok şükür nasip oldu bir şeyler yapabilmek, Allah hepimize yüreğimizdeki güzel şeyleri başarabilmeyi nasip etsin. Atalarımızın kanını taşıyoruz bedenimizde, çalışmamak, tembellik etmek kime yakışır ki? Tabii zaman zaman bir şeyler üretemediğimiz kesitler olabiliyor. Balkan kadını hayatın zorluklarına göğüs gerebilmeyi ilke edinmiş, çilekeş özle yoğrulsa da pes etmemiş. Sessizce bizler de buralarda bir yerlerdeyiz, demiş.
İçinizdeki okuma ve yazma sevgisi (hatta belki de “tutkusu”) nereden kaynaklanıyor? Kitap yazmaya nasıl karar verdiniz?
Bu sevgiyi destekleyen faktörler değişkenlik gösterse de en büyük ilhamım anne-babam oldu hep. Ardından ilkokul öğretmenim, sınıfta ilk sırada oturma isteme merağım gibi uzar gider liste. Kitap yazmaya gelince, başlangıçta böyle bir sevdam olmadı benim. Ben kitap yayımlamak için yazmadım hiç. İlkokulda kısa dörtlüklerle anneme şiirler yazmışlığım oldu. Lise eğitimimde ilkbahar mevsiminde yemyeşil doğaya şiir sunmak istedim. Ardından birikti şiirlerim ve kendimi yıllar sonra Hüma Kuşu’nu elimde tutarken buldum. Allah nasip ederse yol çiziliyor. Yeter ki doğrulukla yürüyebilelim.
Görsel mekânı: Üsküp Şehir Parkı
“Doğu Makedonya Yörüklerinin Şehri” olarak bilinen İştip’in havası ve suyu ile büyümüş olmanın yüksek lisans tezinizin konusu olan “Doğu Makedonya Yörük Masalları” nı belirlemenize etkisi oldu mu?
İnanın bunun da en büyük etkisi anne ve babam oldu. Küçüklüğümde bana masal sevdiren onlardı. Ne kadar yorgun olsalar da, geceleri masal anlatır bizi uyuturlardı. Onlara da anne babaları anlatırmış. Sözlü kültür geleneğini bize de aktardılar. Masalları hep sevmişimdir. İyilerin kazanması hep buruk bir mutluluk bırakmıştır içimde. Kendime “İleride ne olurum bilemeyeceğim ama mutlaka iyilerin safında yer alacağım” sözünü daha o zamanlarda verdim.
Eserlerinizde; başkalarının derdiyle dertlenen, onlar için içindeki merhameti gözyaşı olarak döken, hayvanları ve doğayı seven, çiçekleri, kuşları, yağmuru, dağları gönlünüzde ayrı bir yerde tuttuğunuz hissedilmekte. Okuyucunun dudaklarına belli belirsiz bir tebessüm belirmesine sebep olan bu hususta bize neler söylersiniz?
Ah şu duygusallığım, beni müşkül durumda bırakıyor zaman zaman. Sevgi… Mısralarda da bunların hissedilmesi beni mutlu ediyor. Sevgidedir hayatın tılsımı. Her şeyi sevmeyi bilmeli insan. Yaratılanlar hoş görülecek ki, biz de hoş olabilelim. Nefret; itici ve yorucu. Yunus Emre’ce “Sevelim, sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz.”
“Çakıl Taşları” adlı şiir kitabınızı okurken dizeleriniz bana naçizane şiir tanımımın bir defa daha altını çizdirdi. Bence şiir; “coşkun düşünceleri damıtılmış sözlerle anlatma sanatı” dır. Kitabınızı okumamın devamındaysa “şiir yazmak nasıl bir şey?” diye düşündüm. Yazmak nasıl bir eylem? Nasıl yazıyorsunuz?
Bunun net bir cevabı yok efendim. Duygu seline kapılıp yazıyorum. Kimi zaman sabahın köründe, kimi zaman gece ortasında kimi zaman öğle sıcağında, yolculuklarda. Çoğu zaman hazırlıksız yakalanıyorum bu yazma isteğine ve bu gibi durumlarda telefonuma kaydediyorum, sonra yazıya geçiriyorum. Bir kitap okuyunca gelebiliyor yazma isteği, yorgun bir nineyi görünce ya da cıvıl cıvıl sevimli bir çocuğun gözlerindeki sevinç bile itebiliyor yazıya. Ya da karınca yuvasının etrafında o küçücük varlığın omuzlarında taşıdığı buğday taneleri. Emek, emekler kimi zaman da hayal kırıklıkları, mutluluklar.
Yazmaktan söz ettik, bir de okumayı soralım. Şiir nasıl okunmalı sizce? Düz yazı metinler gibi biteviye mi, ara vererek mi? İhtiyaç halinde yani okurun psikolojik ihtiyacına göre mi? Nasıl?
Şiir okumak neredeyse yazmak kadar sanat gerektiren bir olgudur. Ben bu hususta da başarılıyım deyip kendimi övemem. Övmeyi de pek sevmem o ayrı. Elbette ki yavaş ve sindire sindire okumalı, mısralar üzerine de düşünülmeli. Acaba burada ne demek istemiş yazar? Biz o mısrayı nasıl yorumlayıp idrak edebiliriz? Tefekkür gerektiren bir hadisedir okumak da, tıpkı büyüklerimizi dinlemek gibi. Kimi zaman sözlü dinlemek naip olur, kimi zaman da yazılı. Her halükârda tefekkürü beraberinde getirir.
Görsel mekânı: Üsküp Vodna Dağı Seyir Terası
Neden kitap yazıyorsunuz? Kendinizi anlatmak için mi? Dünyayı anlamak için mi? Yoksa sözün uçucu yazının kalıcı olması sebebiyle mi?
Yazdığınız üç hasepten dolayı da diyebiliriz buna. Birdenbire doğmuyor bu kitaplar da önce his, ardından kelimeler, mısra derken şiir oluveriyor. Belki yanımızda bir dinleyici bulamayışımızdan, belki de bizzat paylaşmak istemeyişimizden, zaman zaman da anlayabilmek ve anlaşılabilmek içindir bu uğraşlar. Yazı, yazı kalır bir yerlerde, tozlu kitaplıklar arasına sıkışır kimi zaman kaleme aldıklarımız. Konuşunca da aynısı olur ya bu kulaktan girer, diğerinden çıkar bazen muhatabımızın. Ama biz teskin oluruz en azından, bir yerlerde bir yazı var, kimse bilmese de, bizi bizden soranlara kelamımız var.
Yazarlık yönünüzü konuştuk, sizi daha iyi anlama fırsatı bulduk. Ancak tam olarak anlayabilmek için mesleğiniz hakkında bir şeyler duymak isteriz. Öğretmen olmaya nasıl karar verdiniz? Öğretmen olmak, birilerine bir şeyler öğretiyor olmak nasıl bir duygu?
Şükür, kelimesiyle başlamak isterim bu sorunun cevabına. Çok şükür ki, bu kutsal mesleği yapmak bana da bahşedildi. Liseyi, hemşirelik bölümünde tamamladım. Devlet hastanesinde altı ay staj da yaptım. Kendimi hemşirelik ilanlarında gezerken bulduğumda, önüme sunulan öğretmenlik oldu. Severek yapıyorum işimi. Yabancılara Türkçe gibi zengin bir dili öğretmek apayrı bir güzellik. Kursiyerlerimle aramda güçlü ve kırılmaz bir bağ var. Eski kursiyerlerimle her zaman görüşüyoruz. İletişimimiz sürüyor. Yaşça benden küçük veya büyük olanları var. Hepsine yetecek sevgimiz ve saygımız bizle, karşılıklı her şey.
Bir eğitimci olarak gelecekten umutlu musunuz?
“Umut, fakirin ekmeği.” diye bir atasözümüz var. Umut varsa her şey var olur. Allah bu inancımızı almasın bizden.
Balkanlar hakkında daima güzel şeyler düşünülüyor, söyleniyor ve yazılıyor. Fakat tüm dünyanın realitesi şudur ki; hayat zor, Balkanlarda yaşamak ise (belki de) daha zor. Bize biraz bu konudan söz eder misiniz? Balkanlarda yaşamak, Balkanlarda Türk olmak ne demek?
Güllük gülistanlık değil hiçbir yerde hayatlar. Zor olacak, engeller her yerde çıkacak, mühim olan güzel bir yön yakalayabilmek ve güzel enerji taşıyabilmek. Ayrımcılıklara şahit oluyoruz, kapıların kapandığı da oluyor yüzümüze. Irkçılık ne kötü bir şey. Arkanız sağlam değilse Makedon kurumlarında işe girmek zorun zoru. Söz konusu ırkçılık olduğu sürece başarı ve diplomadaki notlar bakılmıyor maalesef. Umarım zamanla yıkılır bu ön yargılar.
Eğitimci kimliğinizle veya yazar kimliğinizle bir projede yer almanız söz konusu olsa ve proje ortaklarınız Balkan ülkeleri olsa hangi ülkenin/ülkelerin proje ortağınız olmasını arzu edersiniz?
Bu biraz hangi renkleri seversin gibi oldu kanaatimce, ben de her rengi sevdiğim için kesinlikle ayrım yapmakta zorlanırdım. Bu ayrımı yapamayarak her ülkeden az ama öz bir ortaklık ve birlikteliği kim istemez? Romanya’da akan Tuna’yı dinlemeyi, Bosna Hersek’te Mostar öykülerini okumayı, Blagay Tekkesi’nde soluklanmayı… Her yeri özel kılan ve zenginleştiren kültürle harmanlanmış bir proje, daha da güzel olurdu inancı benle.
Balkan yazarlarından (hayatta olan ve olmayan) hangilerini beğeniyor ve okuyorsunuz? Bize beğeniyle okuduğunuz kitaplardan oluşan bir okuma listesi verebilir misiniz?
Yahya Kemal Beyatlı şiirlerini çok severim, fırsat buldukça tekrar dönüp okurum. Okunması gereken listem gittikçe büyüyor, şimdilerde akademik çalışmalarıma yönelmem gerektiği için pek fazla zamanım kalmıyor. Listemin başında Meşa Selimoviç’ten Derviş ve Ölüm; ardından İvo Andriç’in Drina Köprüsü var.
- Muharrem Ergin- Dede Korkut Kitabı
- Adnan Şenel- Hey Mey Morov
- Cengiz Aytmatov- Gün Olur Asra Bedel
- İskender Pala- Dört Güzeller
- İskender Pala- Katre-i Matem
- Cemil Meriç- Bu Ülke
- Cengiz Dağcı- Yurdunu Kaybeden Adam
- Paulo Coelho- Simyacı
- Carmine Gallo- TED Gibi Konuş
- Dale Carnegie- Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı
Genel olarak hayat felsefenizi destekleyen 10 temel nasihatiniz nelerdir?
Listemiz uzun elbette; tavsiye vermek konumunda görmüyorum kendimi, zira hepimiz günlük yaşantımızda büyüklerimizden aldığımız, kendimizi ve çevremizi iyileştiren güzellikleri kendimce maddelemem gerekirse şöyle:
- Doğruluk ve dürüstlükten şaşmamak.
- Kötü alışkanlıklar edinmemek ve onlardan uzak durmak
- Zamanımızı güzel ve değerli şeylere ayırmak.
- Çözüm odaklı yaklaşım sergilemek
- Kendimizi, özümüzü iyi tanımak
- Büyüklere saygı, küçüklere sevgi göstermek
- An ’da yaşamak
- İyiliğe teşvik etmek
- Paylaşmak
- Kusur bulmamak
(şu an aklıma gelenler. Kişiye göre değişebilir. Unuttuklarım olabilir.)
Türkiye’yi ziyaret ediyor musunuz? Türkiye ‘de yaşayan akrabalarınız/yakınlarınız var mı?
Türkiye sevdasıyla çarpan yüreğimiz var. Akrabalarımız da çok var, birçoğunu tanımıyoruz bile maalesef. Abim var Bursa’da, göç eden akrabalarımız İzmir’de, İshak Çelebi’de. Fırsatını bulabilince gitmeye çalışıyoruz.
Kosova dışında Balkan ülkelerini görme fırsatınız oldu mu?
Türkiye’yi Balkanlar’dan daha çok gezme fırsatı yakaladım desem alay etmeyin lütfen. Türkiye’de farklı seminerlere, edebiyat programlarına katılma fırsatı elde edip Çanakkale, Edirne İstanbul, Ankara, Bursa, Cumalıkızık, Kapadokya gibi yerleri görebilme mutluluğuna erişebildim. Bulgaristan ve Yunanistan’ın içinden geçtim sadece. Kosova’ya bile gidemedim henüz. Niyet ve istek var, Priştine ve Prizren’de çok yakın arkadaşlarım da var, oradaki kardeşlerimizle bile Türkiye seminerlerinde tanışıp sıkı dostluklar kurduk. Bize bizi tanıtıp sevdiren bile Anavatan, hep anavatan Türkiye oldu. Ümidimiz Türkiye, duamız da Türkiye. Allah acı gün göstermesin.
Balkan dillerinden hangilerini konuşabiliyorsunuz?
Balkan dillerinden Makedonca’yı rahat konuşabiliyorum. Fakat bir Boşnakla, Bulgarla, Sırpla da konuşarak anlaşabiliyoruz. Bu dillerde şarkılar da dinliyoruz kimi zaman.
Kuzey Makedonya ‘daki Türkçe hakkında sizden bilgi alabilir miyiz? Şehirlere yahut yörelere göre değişiklik arz ediyor mu? Kelimelerle örnekler vererek izah edebilir misiniz?
Her yörenin olduğu gibi buranın da kendine has bir şivesi var. Ben Makedonya’nın Doğusunda doğdum büyüdüm, lise hayatımı da Batı’nın kalbi Kalkandelen şehrinde tamamladım. Arada uçurum kadar fark gösteriyor şiveler. En pak Türkçe İştip Yörüklüğünde diyebiliriz. Bizde sadece şimdiki zamanın –yor ekindeki –r sesi düşmüş ve şahıs ekleri değişmiş. Örneğin: Biliyon, geliyon, yazıyon. Sen ne yapıyosuñ? İyi misiñ?
Aynı kelimelerin Kalkandelen’deki telaffuzu: Biliym, gelim, yazaym. Sen ne yapaysın? Ey misn? vb. gibi.
Aradaki farklılığı siz de görün, kendiniz yorumlayın istedim.
Balkan yemeklerinde favoriniz hangisidir? Özel günler ve yemekler noktasında bilgi verebilir misiniz? “Bayramlarda baklava, düğün evinde pilav yenilir” gibi Kuzey Makedonya’daki yemek kültürü hakkında bilgi alabilir miyiz?
Şüphesiz en sevdiğim yemekler arasında mantı geliyor, ardından sarma. Yemek pişirmeyi de, yemeyi de severim, hangimiz sevmez ki? Farklı, doğal olan her şeyi severim. Allah kimseyi açlıkla sınamasın. Annem sofradan kalkarken hep şunu der, “Allah’ım bizi gıdalandırdığın gibi her canlıyı gıdalandır.” Nimete saygımız var, kuru da olsa aşa sevgimiz… Mantımız Türkiye’deki gibi değildir, kıymasız yapılır bizde. Daha fazla bayramlarda yapılsa da mutlaka canımız çektiğinde özel bir günü beklemek zorunda değiliz. Mutfağa geçer yaparız. Çağdaş hayat hepimizi kolaya itti. Baklavalar için de satın yufka alınmaya başlandı. Ben sevemiyorum satın yufka ile yapılan baklavaları, bu yüzden annemin de yardımıyla köyde mutlaka yufka açıp ev baklavası yapabiliyorum diye mutlu oluyorum. Küçüklüğümde gördüğüm o geleneği sürdürmek istiyorum. Anneden evlada sürüp gitsin istiyorum.
Balkanlar ile ilgili eklemek istediğiniz bir husus var mı?
Gelip görmek isteyen herkese nasip olsun inşallah bu havayı teneffüs etmek. Allah devletlerimize zeval vermesin. İyilik ve güzellikler son bulmasın inşallah.
Ben bu güzel sorular için sizlere teşekkür etmek istiyorum Necla Hanım. Şiir sever, edebiyatsever yüreğinize sağlık ve huzur dileklerimle. Sorular, özene bezene, titizlik göstererek hazırlanmış ve beni de yakından takip ettiğiniz sevdiğiniz için ayrıca minnettarım. Umarım yazıp yayınladığımız eserler birilerinin yüreğine dokunmuştur ve dokunmaya devam edecektir. Hoş bakın zatınıza.
Not: -Bir Balkan Esintisi Ailesi olarak Rabie Ruşid ‘e teşekkür ederiz.
-Manşet görselinde mekân Üsküp Taşköprü ‘dür.
-Röportaja özel kayda aldığımız Rabie Ruşid ‘in kendi şiirlerinden birini video kaydını dinlemek için Youtube kanalımızı ziyaret edebilirsiniz.
Video mekânı: İştip Aşağı Balvan Köyü