Kendisini ‘şehir yalnızı’ olarak betimleyen Hale Seval’den söz edeceğiz bu içeriğimizde. Evler ve mekanlar onun için daima önemli olmuş. Şehir dışındaki sessiz, kırsal kesimleri sevmiş. Hala da seviyor. Geçmişte uzun bir zaman diliminde yani 10 yıl boyunca yazları Bozcaada’da yaşamış biri. Serde yalnızlık olsa da şehirden kopamayan Hale Seval her hafta Çanakkale’ye, Ezine’ye, Bayramiç’e gidip gelmiş. Bu durumu tam olarak kırsal kesime kapanamamak olarak ifade etmekte. Şimdilerdeyse Yalova’nın dışında dağ ve denizin arasında ufak bir sitenin 37 m2 stüdyo dairesini yazı evi olarak kullanmakta. Tam bir hayvan dostu olan yazar Hale Seval kedi, köpeğin, horozların, keçilerin serbestçe gezip dolaştığı bir mekan olan yazı evine tutkuyla bağlı. Kendisine ‘Neden burası?’ dediğimdeyse; ‘İstanbul’a yakın olduğu için; sabah akşam Tur-Yol veya deniz otobüsü olduğu için.’ dedi…
Şimdi, konumuz doğrultusunda Hale Seval’in arşivinden bir yazısıyla sizleri baş başa bırakacağım. Yazıya ilaveten; yazarın Yalova’daki yazıevine ait görsellerle İstanbul Kuzguncuk’ta komşu olduğumuz yıllarda yine Kuzguncuk üzerine yazdığım yüksek lisans tezim için röportajımızı kayda aldığım Kuzguncuk’taki evinin görsellerini ilave edeceğim.
Hale Seval’e kalemine eşlik eden her iki mekanın görsellerini paylaşmama müsaade ettiği için teşekkür ederken sevgilerimi gönderiyorum.
Necla Dursun
Hale Seval’in Yalova’daki yazıevi
Hale Seval’in Yalova’daki yazıevi
Hale Seval’in Kuzguncuk/İstanbul’daki evi
Hale Seval’in Kuzguncuk/İstanbul’daki evinin penceresindeki ilham veren manzara: Yüksek Mimar, Şair, Yazar rahmetli Cengiz Bektaş’ın evi (beyaz renkli olan)
“Sis Perdesinde Bir Kadın: Virginia Woolf
Sir Leslie Stephen, St.Ives’te küçük koyun kenarındaki tepede bulunan “Talland House” adlı evi Virginia’nın doğduğu yıl satın almıştı. Virginia Woolf, Cornwall bölgesinde yer alan bu evi çok severdi. Çocukluk sevgisiyle hayatına giren deniz, düşlerin sonsuzluğuyla buluştururdu onu. Farklı bir dünyanın kıyısında hissederdi kendini o yaz günlerinde. Issızlık, dalgalar, kumsalın yaz güneşi altında sıcak okşayışı, gelip geçen gemiler ve deniz feneri imgeleri ona ileride yazacağı iki romanın kapılarını aralayacaktı.
Babası Sir Leslie Stephen, Victoria döneminde yaşamış olmasına rağmen, çocuklarını dinsel ve sosyal baskı altında büyütmemiştir. Evdeki özel kütüphanesinden kızlarının yararlanmasına/ okumasına izin veriyordu. Küçük yaşta başladığı bu okumalar, kitap dolu bir oda Virginia’ya kendine ait bir odanın özelliğini hissettirmekle kalmıyor, onu yazmaya yöneltiyordu.
İlerideki yaşantısında da hayatına giren evler, onu yaşadığı mekâna tutsak kılıp yazdıklarının yaşadığı evlerle aynı çerçeve içine sığmasını sağlıyordu. Bu eksende ele aldığı konu evlilikti. Büyüdüğü “22 Hyde Park Gate” deki ev, ona, ilk yazma deneyimini sunmanın yanı sıra, duygusal şoklarını yaşadığı tipik İngiliz aile ortamını da vermişti. Annesinin ani ölümü ki, Virginia 14 yaşındadır onu derinden etkiler. Bunu takip eden yıllarda üvey ablası, sonra babası ve genç yaşta erkek kardeşi Thoby’i yitirmesi, yaşam-ölüm arasındaki ince çizginin varlığını hissettirecektir. Ne olursa olsun, “ölüm” düşüncesinin bir kenarında gezinip dururken kendini kaybettirmeden var olacaktır.
Kardeşleriyle birlikte çocuk denecek yaşta çıkardıkları ilk gazeteye “Hyde Park Gate News” adını vermişlerdi. Babasının ölümüne kadar oturdukları bu evden taşınırken, belki de hiç hatırlamak istemediği anılarla dolu olarak geride bırakıyordu.
Evlerde Süren Hayat
Virginia Woolf’un hayatına, kardeşleriyle birlikte özgürce yaşayabildiği, akraba baskısından uzak ikinci kışlık ev giriyordu. Bloomsbury’deki Badford Dükü’ne ait olan arazi üzerine inşa edilmiş bu ev çekicilikten uzak olmamakla birlikte, seçkin bir semtteydi. British Müzesinin kuzeyinde yer alan 46 no’lu Gordon Square’de yer alan çok odalı bu ev, Virginia’nın yazarak, Venessa’nın çizerek yaşama tutunmasını sağlamıştır. Karakteristik bir ev olmasına rağmen, bahçenin etrafı “Terraced House” çevrili hali, sınıflandırılmış İngiliz yaşamının evlere de yansımasının bir göstergesiydi. Detached adı verilen (müstakil ev) lerin yanı sıra, “semi detached” dedikleri yarı müstakil yanyana bitişik iki eve ve çoğunluğunda düşük gelir gruplu kişilerin oturduğu “terraced house” ise (bizdeki siteler gibi )yaşayan insanların yaşama düzenlerinin belirgin yansımaları gözlenir buralarda.
Cambridge’den dönen Thoby, onun arkadaş grubuyla başlayan Bloomsbury toplantıları iki kız kardeşe, Venessa ve Virginia’ya yeni bir düşünce tarzının kapılarını aralıyordu. Virginia’nın İtalya ve İspanya’ya yaptığı geziler, İngiltere’nin dışında var olan yaşantıyı gözleme olanağı sunmuş, her zaman Virginia bu gezilere yeni ülkelerinde katılmasına izin vermiştir. İşte! Venessa, Violet ve Thoby’yle birlikte Yunanistan’a yolculuk için hazırlıklara başlanmıştır. Ne yazık ki Virginia hariç diğerlerinin hastalanmasına sebep olan bu gezi, Thoby’nin ölümüyle son buluyordu. Thoby’ye aşırı derecede bağlı olan Virginia şok fırtınasını çabuk atlatsa da, ailesinde yer alan erken ölüm zincirinin hangi halkası olduğunu merak eder olmuştur. Venessa’nın Perşembe toplantılarının entelektüel adamı Clive Bell’ le yaptığı ani evlilik, ona yeni bir evin kapılarını açıyordu.
Yüzünün Yansılarında
1905 yılında geldikleri bu evden kardeşi Adrian’la birlikte 29 Fitzray Square’deki bir başka eve taşınırlar. Aralarına aristokrat grubundan birçok kişinin de katılmalarıyla Virginia daha önceki toplantılarda konuşmadığı cinsellik konusunda da fikirler ileriye sürmeye başlamıştır.
Virginia’nın duru su taneciğini andıran yüzü güzellikten öte hüzünlü bir çehredir aslında. Zihinsel fırtınaya yakalandığı dönemlerde ise bu yüzde acı ve endişenin daha da ön plana çıktığı rahatça gözlemlenir. 29 Fitzray Square’da kardeşiyle paylaştığı bu ev, onun profesyonel olarak yazarlık mesleğiyle buluşmasını sağlar. Artık eleştirileri “The Times” ve “Guardian” gibi ünlü gazetelerde yayımlanmaktadır. Bunların yanı sıra aylık “ Cornhill” dergisinde de makaleleri yer almaktadır.
Virginia Woolf hiçbir zaman yazdığını bir kalemde elinden çıkarmaz. Üç, beş hatta altı defa değişiklikler yapar. Düşüncelerini yazdığıyla yoğunlaştırarak, o roman dokusunun içinde bir aşağı bir yukarı gezinerek, hangi yönün daha iyi olacağına karar vermeye çalışır. “The Voyage Out” “ Dış Geziler” adını verdiği ilk romanını altı kez yeniden yazmıştır.
Tüm bunların yanı sıra, eniştesi Clive Bell’le bir flört dönemi yaşayarak ablasının evliliğine olan gizli kıskançlığının su yüzüne çıkmasına neden olur. Venessa ve Virginia’da olduğu gibi kız kardeşler arasında var olan örtülü bir imrenme/ kıskançlık zaman zaman kendini hissettirir.Virginia Woolf özgür yaşamına rağmen cinsel tutkuların yabancısıdır. Hayatının sonuna kadar da karşı cins- eşi Leonard- ve kendi cinsleriyle tutkulu sıcak bir beraberliği yakalayıp yakalamadığı kuşkusuz tartışılır.
Yeni Hayatın Sınırları
Bir yıl sonra, 29 Fitzray Square’deki evin oturma süresi dolunca, aynı evde tekrar oturmak yerine kardeşi Adrian ve arkadaşlarıyla birlikte Brunswick Square’deki 38 numaralı 4 katlı bir binaya taşındılar. Birinci katta, Maynard Keynes ve sevgilisi Duncan Grant’ a aitti. Adrian ikinci kata yerleşmiş, Virginia üçüncü katı almış, Leonard’da dördüncü kattaki oturma odası ve yatak odasını kullanıyordu. Kuşkusuz Virginia’nın hayatına Leonard yeni girmiyordu. İlk Perşembe toplantılarından beri bu grupta yer alan, Seylan’daki görevinden ayrıldıktan sonra, Virginia’ya ya daha yakın olan tanınmış biriydi. Kışın kaldıkları bu evin yanı sıra,Virginia güney İngiltere’de Sussex Down’s da Lewes- Seaford yakınında kır evi Asheam House’ı beş yıl süreli bir kontratla kiraladı. Bu ev, kırsal alanın karşı konulmaz büyüsü onu içine çekti. Leonard yakın bir arkadaşlık ortamına girmesini sağladı.
İç Denizin Sığınağı
1912 yılında Leonard’la evlenen Woolf, balayını Fransa, İspanya ve İtalya’da geçirdi. Aralarında tensel soğukluğun yanı sıra, Virginia’nın zihinsel krizleri ve intihar teşebbüsü eşini farklı bir ortamla yüz yüze getirmişti. İlk olarak annesinin ölümüyle ortaya çıkan şoklar, büyük bir olasılıkla manik-depresif olduğunun belirtisiydi.
Virginia Woolf, yeni bir yazma tekniği geliştirir. Bu yaşama biçimi, ruhsal durumuyla ilintili bir olgudur, yaptığı değişiklik, iç konuşmalar ve James Joyce’dan farklı olarak kullandığı bilinç akışı dile getirdiği gerçekliklerin yazı dilini kurmasını sağlar. Günümüz modern yazarlarınca da sık sık kullanılan bu teknik, modern romanın kuruluşunda yeni bir adımdır, yeniden kullanıldığı kuşkusuzdur.
Woolf romanlarıyla adını duyurmasına rağmen o, gazeteci, denemeci ve aynı zamanda kısa öykü yazarıdır. Feminist duyguların ışığında yazdıkları bir anlamda kendi sesidir, kendi başkaldırısıdır. Ölümünden sonra yayınlanan güncesiyle kendi öyküsünün trajik yanlarını bırakmıştır bizlere. Onun dünyasına bakabilmede, tanıma ve anlayabilmede önemli bir tanıklıktır güncesi.
İngiliz edebiyatının Apollon’u olarak tanınan genç Rupert Brooke çevresinde toplanan yeni bir Cambridge grubuna katılan Virginia Woolf, burada “neo-pagans” “yeni dinsizler” olarak edebiyat sayfalarında yerini alır.
Evlerin dili, Anlamı
1915 yılında görür görmez âşık oldukları Ricmond’un Paradise caddesinde yer alan 18.yy yapılmış Hogard House, Woolf’ların hayatına yeni bir sayfa açıyordu. Arasıra kaldıkları Clifford oteli ve Brunswick Square’daki evle ilişkilerini hemen kestiler. Virginia yazmak için, özellikle kır evlerini, sessizliği tercih etti. Ve 1919 yazında dünya barışına imza atılmadan önce Sussex’de, Lewes’ten bir iki mil uzaklıktaki küçük Rodmell köyünde başka bir kır evi buldular.1707 tarihinde “Monk’s House” “Papaz evi” olarak yapılmış olan bu ev onların sürekli kır evi oldu. Virginia Woolf “Jakob’un Odası” başta olmak üzere birçok eserini burada kaleme aldı.
Bütün bunların yanı sıra hayatlarına “Hogard Yayınevi” de girdi. Amatörce başlayan bu sevgi, zaman geçince yerini daha bilinçli bir işe bırakıyordu.
Feminist kimliğin açığa çıktığı en vurucu eseri bilindiği üzre “A Room Of One’s Own” “ Kendine Ait Bir Oda” dır. Her dönemde olduğu gibi kadının en özgün bağımsızlığı kalacak bir yeri ve kendine ait geliridir. Nedense Virginia Woolf’un bir kadının bağımsızlığı, ekonomik gelirinden söz ederken, diğer yazdıklarında da görülen toplumun geneline hitap etmek gibi bir sorunu yoktur. Ekonomik güvencenin, sadece romanında belirttiği üzere, Shakespeare uydurulan kız kardeş Judith için değil bütün kadınların hakkı olduğunu düşünmez. Bunu da sınıf kavramının kalıpları izinde büyümenin gizli bir etkisi olarak görmek daha doğru olur sanırım!
Woolf’un feminizmi savunan diğer kitabı “Three Guineas” dır Konusu; savaşın önlemesinin ancak eğitimli kız çocukları sayesinde gerçekleşebileceği savıdır
Mrs. Dalloway, To The lighthouse ve The Waves’de olduğu gibi, romanlarında olay örgüsü baskın değildir. Kişiler /karakterlerdir daha çok öne çıkan. Sıradan, orta üst sınıfa ait, çarpıcı olmayan kimselerdir. Onların iç dünyalarını anlatması yazdıklarını sürükleyici kılar.” Mrs. Dalloway”’da bir günde geçmiş ve şimdiki zaman dilimini birlikte işler. Clarissa Dalloway’ın akşam yemeğinde vereceği davet hazırlığı, eski aşığı, savaşın etkisiyle ruhsal bunalıma girip kendini öldüren genç. Sıradan günlük hayatlar vardır. “The Waves- Dalgalar”da örgü, hiçbir zaman görmediğimiz Perçival’ın Hindistan’da ölmesidir. Bütün romanlarında olduğu gibi şiirsellik ön plandadır.
1924’ de taşındıkları yer ise Tavistack Square’da 52 numaralı evdir. Daha sonra 1939’ a kadar Woolf’ların Londra’daki evi olarak kalan 46 Gordon Square’deki evi çok benzeyen teraslı bir eve taşındılar. Evler, mekânlar, içteki hayatlar onu kuşatan; aynı zamanda huzursuzluğunu yansıtandır.
Monk’s House’un bahçesinde bulunun asırlık iki karaağaça, Virginia ve Leonard adını verirler. Virginia’nın ağacı ölümünden iki yıl sonra şiddetli bir fırtınanın yaşandığı gecede köklerinden çıkarak devrilir. Leonard’ınki hala durmaktadır.
Virginia Woolf, kendine ait bir kadındır şüphesiz. O dünyanın dönüşüne değil, hayatları kendi etrafında döndürmüş ve yazmıştır. İçindeki fırtınayı, sığ sularda alçalıp yükselen sanrılı tenlerin çırpınışını dile getirmiştir.”
Kaynakça:
*The British Library- Writers’ Virginia Woolf – Ruth Webb
*Kendine Ait Bir Kadın Virgina Woolf- John Lehmann- Remzi kitabevi- Çev: İpek Erkaya
*Virgina Woolf- The Novels- Nicholas Marsh- Macmillan Press Ltd.
* Mina Urgan- Virginia Woolf- Yapı Kredi Yayınları