ManşetlerRöportajlar

0

Muhammed Yakupi: “Balkan müziği yaşamın notalara dökülmüş hali gibidir”

Muhammed Yakupi kimdir? Bize kendinizden ve ailenizden söz eder misiniz?

25 Eylül 1987’de -ki takvimler o gün Cuma gününü gösteriyormuş- sabah saat altı  buçukta Gostivar Şehir Hastanesi’nde dünyaya gelmişim. Bugün Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nin -kendine mahsus özellikli özelliklere sahip- şehirlerinden biri olan Gostivar’ın, o dönem Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin sınırları içerisinde bulunduğunu belirtmekte fayda var. Çünkü bana her sorulduğunda; hiç şehir değiştirmeden “Yugoslavya’da doğdum; çocukluğumu ve gençliğimi Makedonya’da; olgunluk yaşlarımı ise Kuzey Makedonya’da geçirdim (veyahut geçirmekteyim)” cevabını veriyorum.

Kişiliğimle ilgili bir-iki cümle söyleyecek olursam; inandığı gibi yaşamaya çalışan biriyim. Bununla beraber duygulara çok önem veririm. Fakat kararlarımı alırken muhakkak üstünde düşünerek alırım.

Aileme gelince: Babamın ismi Ercan. Yugoslavya zamanında Teknoloji Fakültesini üçüncü sınıfta yarıda bırakarak -gurbetçi olarak- İsviçre’ye çalışmaya gitmiş. Başlarda yol inşaatında; ardından uzun yıllar garson olarak çalıştıktan sonra emekliye ayrıldı. Kendisi aynı zamanda en yakın arkadaşım ve en büyük destekçimdir. Kimseyle konuşmadıklarımı onunla konuşur, mümkün mertebe aldığım kararları ona danışır ve yolumu o şekilde şekillendirmeye çalışırım.

Annemin ismi ise Müdesire. Kendisi temizliğe çok önem veren klasik bir ev hanımıdır. “Yuvayı dişi kuş yapar” misali evimizin bütünlüğünü korumak, eksikliklerini gidermek için yıllarca çaba göstermiştir.

Bir de benden beş yaş büyük ablam var. İsmi İlknur. Kendisi evlidir; aynı zamanda lise ikinci sınıfta okuyan bir de oğlu (Haris) vardır. Ablamın sanatsal/estetik bir yetiye sahip olduğunu söyleyebilirim. Arada bir (yalnızca benimle paylaştığı) muhteşem dizeler bulmasının yanı sıra, çok güzel de panoramik fotoğraflar çekmektedir.

Tüm bunların dışında aynı zamanda evliyim ve altı yaşında bir de oğlum var. Eşim Sebil Hanım, İstanbul Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu mezunudur. Kendisiyle 2013 yılında tanıştık; 2014 yılında nişanlandık; 2015’te ise evlendik. 2018 yılında da oğlumuz Muhammed Nasir dünyaya geldi. Özellikle yüksek lisans ve doktora eğitimimi eşimin çeşitli fedakârlıklarda bulunmasıyla tamamladığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Kendisi bir “iyilik meleği” timsalidir.

Muhammed Yakupi Vardar Nehri kenarında

Yakın zamanda doktoranızı tamamladınız. Bize eğitim hayatınız ve henüz çok taze olan doktora tezinizin içeriği hakkında bilgi verir misiniz?

İlk eğitimimin belli bir bölümünü Gostivar’a bağlı Yukarı Banisa köyünde ve Gostivar’da; geri kalan kısmını ise İsviçre’de tamamladım. Lise eğitimimi yine Gostivar’da (2003-2007); üniversiteyi ise 2010-2014 yılları arasında Üsküp Aziz Kiril ve Metodiy Devlet Üniversitesi’nin “Blaje Koneski” Filoloji Fakültesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde nihayete erdirdim.

Ancak Üsküp’te üniversiteye başlamadan önce 2007 senesinde liseyi bitirdikten sonra Türkiye’de okumak için o zaman -yabancı uyruklu öğrencilere- YÖS sınavı vardı -şimdi hâlâ var mı bilmiyorum-, ona girmiş ve kazanmıştım. Hatta İstanbul’daki bir-iki üniversiteye psikoloji okumak için başvurmuştum. Öyle ki üniversitelerden kabul mektupları da gelmişti. Fakat ben düşüncemi değiştirerek (ailem de orada olduğu için) İsviçre’ye gitmiş ve Zürich Üniversitesi’nin Psikoloji Bölümü’ne kaydolmuştum. Daha sonra oradaki eğitimimi yarıda bırakarak, lise döneminde içimde yavaş yavaş filizlenmeye başlayan edebiyat (bilhassa şiir) sevgisine daha fazla karşı koyamadığım için Makedonya’ya dönerek, -demin de değindiğim gibi- Üsküp’te Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okumaya başlamıştım.

Daha sonra bu alanda ciddi bir biçimde derinleşmek isteği/düşüncesi yüksek lisansımı ve doktoramı Türkiye’de devam ettirmeme vesile oldu. 2016’da İstanbul Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nde yüksek lisans (2016-2018) eğitimi ile başlayan Türk Dili ve Edebiyatı alanında uzmanlaşma maceram; 2024 yılında aynı üniversitede doktoramı (2019-2024) tamamlamakla son buldu.

Siz sormadınız ama Balkan Türkleri ile ilgili olduğu için -doktora tezimden önce- size biraz da yüksek lisans tezimden bahsetmek istiyorum. Yüksek lisans tezim “Makedonya ve Kosova Türk Çocuk Şiirinde Evrensel Değerler” başlığını taşımaktadır. Tezi bir yıldan daha az bir sürede tamamladım. Kısacası yüksek lisans tezimde eski Yugoslavya’da yaşamış Türk şairlerin yazdıkları çocuk şiirlerinde evrensel değerlere ne ölçüde yer verdiklerine ve bunları konu olarak nasıl ele aldıklarına/işlediklerine yer vermeye çalıştım. Yani özetle evrensel değerler ekseninde tematik bir inceleme yapmaya gayret ettim.

Haziran 2024’te tamamladığım doktora tezim ise yüksek lisans tezime göre çok daha kapsamlıdır. Araştırma süreci, yazım aşaması vs. derken, tamı tamına üç yılı aşkın bir süre üzerinde çalıştım. Tezimin başlığı da “İkinci Yeni Şiirindeki Parodi, Pastiş, Satir ve İroni Yansımaları’dır. Burada, İkinci Yeni şairlerinin şiirlerinde parodi, pastiş, satir ve ironi gibi -Batı kökenli- tür ve/veya tekniklerin hangi amaçlar ve işlevlerde kullanıldığına değinmeye çalıştım.

Her iki tezim de YÖK’ün “Ulusal Tez Merkezinde erişime açıktır. İsteyen oradan ulaşabilir.

Sizin iki tane şiir kitabınız bulunuyor. İçinizdeki okuma ve yazma sevgisi (hatta belki de “tutkusu”) nereden kaynaklanıyor? Kitap yazmaya nasıl karar verdiniz?

Evet, ilk şiir kitabım Ocak 2016’da Kanguru Yayınları etiketiyle Ankara’da Çağrışımlar Kataloğu adıyla; ikinci şiir kitabım da Mart 2021’de İmgenin Çocukları etiketiyle yine Ankara’da Vardar Mavisi ismiyle çıktı.

 

Okuma ve yazma merakımın ise tam olarak nasıl başladığını ve nereden kaynaklandığını, bugün tam olarak anımsayamıyorum. Ama -gecikmeli de olsa- lise yıllarında ciddi bir biçimde okumaya ve yazmaya başladığımı rahatlıkla söyleyebilirim. “Kitap yazmaya nasıl karar verdiniz?” sorunuza da buradan hareketle cevap verebilirim. 2006 yılında şiir yazmaya başladım (hatta bu faaliyeti 2004 yılına kadar geri çekmek mümkündür), ancak ilk iki şiirim İzmir’de çıkan Kurşun Kalem dergisinin Mayıs-Haziran 2013 tarihli 23. sayısında yayımlandı. Ondan sonra Aralık 2015’e kadar pek çok farklı dergide şiirlerim çıktı. İşte o tarihe (2004/6-2015) kadar gençlik hevesi ve tecrübesizliğiyle üç yüzün üzerinde şiir yazdığımı hatırlıyorum. Aralarında ciddi bir eleme yaparak ilk kitabım Çağrışımlar Kataloğu’nu oluşturmuş; diğer şiirlerimi ise -bazı yönleriyle acemice bulduğum için- imha etmiştim (yani bir defterde yazılı olduğu için yakmıştım).

İkinci kitabım Vardar Mavisi’nin yayımlanma serüveni ise tamamen benim dışımda gerçekleşti. Edebiyat dergileri sayesinde adım yavaş yavaş bu camiada duyulmaya/tanınmaya başladığı için, -o dönem- ikinci kitabımı çıkarma teklifi dergi ve yayın editörlerince gelmişti.

Makedonya’da en yoğun Türk nüfusunun yaşadığı yerlerden biri olan Gostivarlısınız. Yaşadığınız ülkenin eğitiminize, yazdıklarınıza, düşündüklerinize ve devamında öz benliğinize olan etkisi hakkında neler söylersiniz?

Muhakkak ki yaşadığım coğrafyanın her yönden bana etkisi olmuştur. Nitekim buna en açık örnek yazdığım şiirleri gösterebilirim. Yalnız ben şiirlerimde bu coğrafya ile ilgili her neyi temel aldıysam, onu sanatın süzgecinden geçirerek, yani bir biçimde onu estetize edip imgeleştirerek sunmaya çalıştım. Velhasılıkelam esas amacım bu toprakların çektiği acılardan menfaat ummak değil, buraların güzelliğiyle okurların iç âlemini ferahlatmak, hafifletmek ya da ne bileyim bir çeşit güzelleştirmeye çalışmak oldu.

Haziran 2022’de yayınlanan Şehir ve Kültür Dergisi’nin 95. sayısında sizin Vardar Mavisi adlı kitabınıza ait bir değerlendirme kaleme almıştım. Ve siz bu vesile ile bana ulaştığınızda tanışmış olduk. Yazımdan nasıl haberdar oldunuz, okuduğunuzda neler hissettiniz? Ayrıca sizin Türkiye’deki dergilerle ünsiyetiniz olduğundan haberdarım. Bu konudaki geçmişinizi öğrenebilir miyiz?

Ben hiçbir sosyal medya mecrasında yer almıyorum (şimdilik!). Ama genelde sanat/edebiyat gündemini önce kültür, sanat ve edebiyat dergilerinden (unutmayalım ki dergiler sanatın/edebiyatın atan kalbidir), daha sonra da internetten -yaptığım çeşitli araştırmalarla- takip etmeye çalışıyorum. Böyle bir araştırma esnasında Vardar Mavisi ile ilgili yazdığınız yazıya tesadüf etmiştim (ki daha sonra yine Şehir ve Kültür dergisinin 101. sayısında (Aralık 2022) Çağrışımlar Kataloğu kitabımla ilgili bir değerlendirme yazısı kaleme almıştınız). Hâliyle her şair ve yazarda olduğu gibi, bu durum beni de ziyadesiyle memnun etmişti. Nasıl yapılan hiçbir iyilik veya ortaya koyulan hiçbir güzel iş karşılıksız kalmıyorsa, kitabım hakkında yazmış olduğunuz değerlendirme yazısı da sizin gibi kıymetli biriyle tanışmama vesile oldu. Size yeniden içtenlikle teşekkür ederim.

Evet, Türkiye’de şiirlerimin yayımlanmadığı dergi sayısı belki iki elin parmaklarını geçmez. Şimdi hatırlayabildiğim kadarıyla seksenin üzerinde farklı dergide şiirlerim yayımlandı. İşin en güzel tarafı; ben bir Balkan Türkü olarak ayrım yapmadan Türkiye’de (sağ-sol gözetmeksizin) her dergiye şiir verdim/gönderdim. Bir diğer güzel taraf da; o dergilerin sahipleri/yönetim kurulu üyeleri/editörleri/yayıncıları vs. hep nezaketle karşılık vererek şiirlerimi yayımladılar. Her kesimin beni şair olarak kabul edip, şiirlerime önem/değer vermesi; beni çok mutlu ediyor. Bu vesile ile şiirlerimin yer aldığı bütün dergi sahiplerine/editörlere ve bilhassa okurlara canı gönülden teşekkür ederim. Unutmayalım ki dergilerin yaşamasına sebep “okurlar” dır.

Şiirlerinizde ‘Parçalanmış Yugoslavya’yı parçalanmış kadınlarla özdeşleştirdiğinizi görüyoruz. Acı çeken şehirlerden söz ediyorsunuz ayrıca. Bu şehirleri yaprak dökmekte olan ağaca benzetiyorsunuz. Bu noktada geçmiş teraziye konulup tartılıyor diye düşündürüyor biz okurları. Bir anlamda geçmişle hesaplaştığınız da söylenebilir. Peki, siz bu konuda neler söylersiniz? Bir hesaplaşma var mı? Özellikle Balkan kadınını ve Balkan şehirlerini tarif etmenizi istesek sizden…

Şair Cahit Külebi’nin “Atatürk’e Ağıt” şiirindeki şu dizeleri hatırladım: “İzmir’in denizi kız, kızı deniz / Sokakları hem kız hem deniz kokar.”

Bu dizlerden mülhem (tabii malumunuz “Balkanlar” sarp ve ormanlık sıradağların bulunduğu bölge anlamına gelmektedir); “Balkanların dağları kadın, kadını dağ gibi görkemli / Şehirleri hem kadın hem dağdaki çiçekler gibi kokar.” diyebiliriz.

Şair Cemal Süreya bir röportajında “Benim şiirim tamamlanmış bir şiir değildir.” diyor. Aynı tanımı kendi şiirim için de kullanmak istiyorum. Ben dünyaya, yaşanmışlıklara, ölüme vs. (yani buraya daha pek çok şeyi ilave edebiliriz) -dil aracılığıyla- şiirin içinden bakmaya çalışırım. Ve anlatmak istediklerimi bire bir açık bir biçimde, yani tamamlayarak anlatmak yerine; onu yarım bırakarak, üstü kapalı, imayla, yani sadece sezdirme yoluyla, hatta birçok anlama gelecek şekilde anlatmayı tercih ediyorum.

Buradan yola çıkarsam; “Tam Takır Kuru Bakır” isimli şiirimi esas alarak yapmış olduğunuz saptama için hem “evet” hem de “hayır” diyebilirim. Çünkü şiirimdeki (hatta genel olarak tüm şiirlerimdeki) hesaplaşmanın tam olarak muhatabı (ya da işi hesaplaşmaya vardırmış olan sorumlusu) belli değildir (ya da bilinçli olarak gizlenmektedir). Yahut belki de ortada hesaplaşma diye sandığımız şey -küçük- bir serzenişten ibaret de olabilir (kim bilir?!). Bundan dolayı soruya tam manasıyla verecek bir karşılık bulamıyorum (veya bu sorunun öyle kesin ya da belirgin bir cevabı yoktur; yahut hiç olmayacaktır).

Neden yazıyorsunuz?

Sorduğunuz soruya akademisyen hüviyetimle cevap verirsem; Türk kültür, dil ve edebiyatına ilişkin zenginlikleri bilimsel yolla ortaya çıkarmak; şair hüviyetimle cevap verirsem; zihnimde beliren değişik imgeleri estetik bir biçimde şiirle dışa vurmak için diyebilirim.

Bugünkü Kuzey Makedonya’nın etnik yapısı nasıldır? Bu çeşitlilikle ülkede sosyal hayatın paylaşılması hakkında izlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?

Kuzey Makedonya nüfusunun en büyük kısmını Makedonlar, ardından Arnavutlar, Türkler ve bunların hemen arkasından da Çingeneler, Sırplar, Boşnaklar, Ulahlar gibi diğer etnik azınlıklar oluşturmaktadır. Muhakkak ki bu çeşitlilik büyük bir kültürel zenginliği beraberinde getirmektedir. Ancak bu durumun devlet ve halktaki önemi konusunda kuşkularım olduğunu söyleyebilirim. En büyük temennim -şimdiye kadar olmadı ama- en azından gelecek nesillerde bu durumun değişkenlik arz etmesi ve var olan bu kültürel zenginliğin -tam manasıyla gerektiği gibi- değerinin bilinmesi ve korunmaya çalışılmasıdır.

Balkanlar hakkında çoğunlukla güzel şeyler düşünülüyor, söyleniyor ve yazılıyor. Fakat tüm dünyanın realitesi şudur ki; hayat zor, Balkanlarda yaşamak ise daha zor. Bize biraz bu konudan söz eder misiniz? Balkanlarda yaşamak, Balkanlarda Türk olmak ne demek?

Öncelikle Balkanlarda Türk olmanın dinî ve tarihî bir sorumluluk taşıdığını belirtmek gerekir. Gerçi bu, derinlemesine (yani pek çok yönüyle) anlatılması/tartışılması gereken bir konudur. Bu yüzden şimdilik konuyla ilgili sadece bunu söylemekle yetineyim.

Balkan Yarımadası, coğrafi bakımdan dünyanın en güzel yerlerinden, bölgelerinden biridir. Bu konuda herkesin hemfikir olduğunu düşünüyorum. Lakin sizin de dünyanın realitesi hakkında söylediğiniz gibi; en başta iktisadi sonra da genel yaşam koşulları açısından Balkanlarda yaşamak gerçekten çok zor. Eskiden gençlerin Orta Avrupa ülkelerine gurbetçi olarak gitmesine üzülüyordum. Ama zamanla fikrim değişti. Eskilerin de dediği gibi; -çoğu zaman- “sevgi karın doyurmuyor” maalesef.

Yazar kimliğinizle bir projede yer almanız söz konusu olsa ve proje ortaklarınız Balkan ülkeleri olsa hangi ülkenin/ülkelerin proje ortağınız olmasını arzu edersiniz?

Şaka tabii. Bugün böyle bir ülke olmadığı için vatandaşı olduğum ülkeyi, yani Kuzey Makedonya’yı söyleyebilirim.

Balkan yazarlarından (hayatta olan veya olmayan) hangilerini beğeniyor ve okuyorsunuz? Bize Balkan yazarları ve eserlerinden tavsiyede bulunmanızı istesek…

Ben şimdi burada tüm Balkan şair ve yazarlarını değil de, sadece eskiden Yugoslavya’ya bağlı olan ülkelerin şair ve yazarlarını temel alarak konuşmak/cevap vermek istiyorum.

Bilindiği üzere özellikle kitap konusunda öyle spesifik bir tavsiye listesi vermek bir yönüyle çok zor bir yönüyle de çok kolaydır. Gerçekleştirdiğimiz röportajın muhatabı Türkçe bilenler olduğu gerçeğini dikkate alırsak, şimdiye kadar eski Yugoslavya ülkelerinde yaşamış şair ve yazarların Türkçeye çevrilmiş kitaplarını tavsiye edebilirim. İlla bir isim söylemek gerekirse de; yazar olarak İvo Andriç’i; şair olarak da Blaje Koneski’yi söyleyebilirim.

Türkiye’yi ziyaret ediyor musunuz? Türkiye’de yaşayan akrabalarınız/yakınlarınız var mı?

Sadece ziyaret etmekle kalmayıp, yaşadım da. Yüksek lisans ve doktora eğitimim boyunca İstanbul’u mesken tutmuştum. Aynı zamanda eşim doğma büyüme İstanbulludur. Hâliyle İstanbul’u -maaile- sıkça ziyaret ediyoruz. Nitekim eşimin ailesi benim de ailem oldu.

Balkan ülkelerini görme fırsatınız oldu mu? Olduysa sizi en çok etkileyen şehri ve mekânı öğrenebilir miyiz? Neden?

Evet, Romanya hariç -kıyısından köşesinden/şöyle veya böyle- bütün Balkan ülkelerini görme fırsatım oldu. Vardar Ovası’nın şiirsel yanını bir tarafa bırakırsam, beni en çok etkileyen mekân Hırvatistan’ın Adriyatik sahilinde bulunan Dubrovnik olmuştu. Şehre ilk defa gece saatlerinde girdiğimi hatırlıyorum; hiç unutmam o an kendimi bir masalın parçası gibi hissetmiştim. Yani kısacası -o gün için- Dubrovnik şehri, hissiyat açısından benim için çok farklı bir tecrübeydi.

Balkan dillerinden ve dünya dillerinden hangilerini konuşabiliyorsunuz? Çift dilde yazmayı hiç düşündünüz mü?

Makedonca, Almanca ve İngilizce. Fakat bu üç dil bende -az da olsa- ihtiyaçlarımı dile getirebilme ve aynı zamanda okuma-anlama ve araştırma yapabilme düzeyindedir. Yani -Türkçedeki gibi- bir edebî eser ortaya koyabilme ya da baştan başa bir bilimsel makale yazabilme seviyesinde değildir maalesef.

Kuzey Makedonya’daki Türkçe hakkında sizden bilgi alabilir miyiz? Şehirlere yahut yörelere göre değişiklik arz ediyor mu? Kelimelerle örnekler vererek izah edebilir misiniz?

Kuzey Makedonya’daki Türkçeyi bir-iki cümle ile özetleyecek olursam şunları söyleyebilirim: Genellikle devrik cümleler kullanılarak konuşulur. Yer yer Makedonca ve Arnavutça kelimeler ihtiva etmektedir. “Şimdiki zaman” yerine “geniş zaman” kullanılır. Ayrıca her dilde olduğu gibi Kuzey Makedonya Türkçesinin de şehirlere göre değişkenlik arz ettiği görülür. Onu da şöyle örneklendirmek mümkündür: Mesela İstanbul Türkçesindeki “siz öylesiniz” ifadesi; Gostivar Türkçesinde “oyle isınız siz”; Kalkandelen (Tetova) Türkçesinde ise “ülesınız siz” şeklindedir.

Sizin bir de müzisyenlik geçmişiniz bulunuyor. Bunun devamındaysa radyoculuk da var. Bize bu konularda bilgi verebilir misiniz?

Kendimi bildim bileli müzik dinlemekteyim. Fakat 2003-2004 yılları arasında Feridun Düzağaç’ın şarkılarıyla tanıştım. Hatta onun şarkılarındaki şiirselliğin beni gerçek şiire götürdüğünü de söyleyebilirim. Öyle ki Feridun Düzağaç’ın o zamana kadar çıkmış bütün albümlerini edindiğimi hatırlıyorum. Daha sonra da her yeni çıkan albümünü satın aldım. Bu durumun beni gerçek şiire/edebiyata götürmesinin yanı sıra bir de enstrüman (gitar) öğrenmeme/çalmama vesile olduğunu belirtmeliyim. Bu sayede Gostivar’da -kimi zaman kuzenimle birlikte kimi zaman da yalnız- ufak tefek konserler vermeye başlamıştım. Şimdi ise artık evde bazen çok canım sıkıldığında bazen ise arkadaşların/dostların ricası üzerine gitarı elime alıp şarkı söylüyorum, o kadar. Ama müzikle bağımı hiç koparmadım. Hâlâ yoğun bir şekilde -tarz ayırt etmeksizin- müzik dinlemeye devam ediyorum.

Radyoculuğa gelince o birkaç haftalık (hatta toplasan birkaç günlük de diyebiliriz) bir deneyimdi. O kadar kısaydı ki burada sözünü bile etmeye değmez diye düşünüyorum.

Balkan müzikleri denilince aklınıza ilk gelen nedir? Sözleri, melodisi ya da yaygın olarak kullanılan üflemeli, vurmalı ve yaylı müzik aletlerinin kullanımı konusunda…

Balkan müziği dendi mi içimde hemen -otomatik olarak- akordiyon, tulum ve kaval sesi duymaya başlarım. Balkan müziği bir yerde gülen bir yerde ağlayan bir müzik çeşididir. Yani bu iki unsurun -Balkan müziği içinde- yan yana yürüdüğüne inanırım. Genel olarak özetleyecek olursam; Balkan müziği yaşamın notalara dökülmüş hâli gibidir.

Bir şairin şiirlerine müzik kıyafeti giydirilmesi aşina olduğumuz bir durum. Sizin güfte olan bir eseriniz oldu mu? Ya da bir şiirinizin bir şarkıya söz olmasını arzu eder misiniz?

Öyle şiirlerimi bestelemek değil de sözlerin ve müziğin aynı anda çıktığı birkaç denemem oldu. Onları da -yeri geldiğinde- dost meclislerinde öyle bazen -keyif olsun diye- gitar eşliğinde söylediğim oluyor.

Şiirlerime gelecek olursak; benim yazdığım şiirler ölçüsüz ve uyaksız, yani “serbest” diye tabir edilen şiirler. Bundan dolayı -prozodi bakımından- bestelenmesinin biraz zor olduğunu düşünüyorum. Ama müzik piyasasında örnekleri yok mu?! Vardır tabii… Mesela şimdi hemen aklıma gelen; Yaşar Günaçgün, Attilâ İlhan’ın “gece buluşması” ve “ağustos çıkmazı” şiirlerini; Feridun Düzağaç, Özdemir Asaf’ın “Lavinia” şiirini; Onur Akın ise Nâzım Hikmet’in “[Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi]” dizesiyle başlayan şiirinin belli bir kısmını İlhan Berk’in “‘Ne Böyle Sevdalar Gördüm Ne Böyle Ayrılıklar’” şiiriyle birleştirerek besteledi. Bunlar da serbest tarzda yazılmış şiirler… Tabii hayat ne getirir ve zaman ne gösterir bilinmez; ama olur da bir gün usta bir müzisyen bir şiirimi bestelediğini söylese ve piyasaya sürmek için benden izin istese; gerçekten çok mutlu olurum. Ve inanın -hiç düşünmeden- seve seve -yayınlaması için- izin veririm.

Hayatınız bir film olsa “soundtrack”inde hangi şarkı olur?

Güzel soru. Light in Babylon isminde çok sevdiğim bir müzik grubu var. Onların “Kipur” adlı parçası… Ya da İspanyol müzisyen Bebe’nin “Tu silencio” parçası olabilir.

Balkan yemeklerinde favoriniz hangisi? Özel günler ve yemekler noktasında bilgi verebilir misiniz? “Bayramlarda baklava, düğün evinde pilav yenilir” gibi Kuzey Makedonya’daki yemek kültürü hakkında bilgi alabilir miyiz?

Tabii ben bu işin uzmanı değilim. Fakat anlayabildiğim ya da farkına varabildiğim kadarıyla; Balkan yemek kültürü ile Anadolu yemek kültürü arasında bazı yönlerden benzerlikler söz konusudur. Ancak bu tamamen şef aşçıların tartışabileceği bir konudur; benim değil…

Kuzey Makedonya’daki özel günlere mahsus yemek kültürü açısından ise şöyle birkaç cümle kurabilirim: Eskiden düğüne gelen misafirlere “yahni” diye tabir edilen etli patates yemeği ikram edilirdi. Yanında özenle hazırlanmış turşular olurdu. Tatlı olarak da muhakkak “helva” verilirdi. Gözlemleyebildiğim kadarıyla günümüzde bu durum yavaş yavaş değişmeye başladı. Artık düğünlerde başka yemek ve tatlı çeşitlerinin de ikram edildiğine şahit oluyorum.

Bayramlarda ise; evin erkekleri bayram namazından ve akabinde gittikleri mezarlık ziyaretinden döndükten sonra sofralar kurulur ve yemek olarak yine et eşliğinde (“büryan” diye adlandırılan) pilav yenilirdi. Bu gelenek de yavaş yavaş bazı evlerde ortadan kalkmaya başladı. Fakat değişmeyen tek bir şey var, o da; bayramlaşmaya gelen misafirlere önce -hoş geldiniz mahiyetinde- bayram şekeri, ardından şerbetli bir tatlı eşliğinde sütlaç sunulmasıdır.

Balkan yemekleri arasında benim en çok sevdiğim hangisidir diye sordunuz… Buna cevap olarak; Balkanlara has (kaymaçina vs. gibi) bütün tatlı çeşitlerini söyleyebilirim.

Gostivar şehrinde bir düğünün nasıl gerçekleştiğinden söz eder misiniz? Kına, gelin alma, nikâh, düğün yemeği, geleneksel kıyafetler vb. gibi ritüelleri nelerdir?

Bu sorunuza ise Gostivarlı bir kadının benden çok daha yerinde bir cevap verebileceğine inanıyorum. Ama yine de konuyla ilgili bir-iki şey söylemeden geçmeyeyim!.. Özel günlere özgü yemek geleneği nasıl değişmeye başladıysa, evlilik esnasında gerçekleşen merasimlerde de -dönemlere göre- değişiklikler göze çarpmaktadır. Ben çocukluğumu 90’lı yıllarda yaşadım. Bu soru bana 90’lı yıllarda sorulsaydı başka bir cevap; 2000’lerde sorulsaydı başka; 2010’larda sorulsaydı yine bambaşka bir cevap verebilirdim. Fakat siz bugün, yani 2020’lerde soruyorsunuz, o yüzden konuyla ilgili yine farklı bir cevap verebilmem mümkündür. Çünkü Gostivar şehri ve civarındaki köylerde gerçekleştirilen evlilik (ve hatta sünnet düğünü) ritüellerinde -yıllara/dönemlere yayılan- pek çok farklılık mevcut. Değişmeyen tek şey varsa, o da; kız isteme, nikâh, kına gecesi, gelin alma ve düğün gibi merasimlerin adlarıdır, o kadar.

Sizin bu röportaja eklemek istediğiniz bir husus var mı?

Öncelikle benimle gerçekleştirdiğiniz bu röportaj için size çok teşekkür ederim. Benim için gerçekten çok keyifliydi.

Ek olarak ise şunu söyleyebilirim: Hiçbir sosyal medya mecrasında yer almadığım için genellikle benimle hiçbir türlü iletişim kurulamadığından şikâyet edilmektedir. En azından burada sizin aracılığınızla kullandığım bir mail adresini vermek istiyorum ki isteyen bana oradan ulaşabilsin…

-Bana şu (ve.muhammedyakupi@gmail.com) mail adresinden istenildiği zaman ulaşılabilir…-

Tekrardan çok teşekkür ederim.

Not: Bir Balkan Esintisi Ailesi olarak sorularımıza içtenlikle cevap verdiği için Muhammed Yakupi’ye teşekkür ederiz.

Muhammed Yakupi’nin Vardar kenarında bizim için seslendiği şiirleri sahibinin sesinden dinlemek için tıklayınız: 

 

 

 

Bizden Haberdar Olun!

Benzer Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed