ManşetlerRöportajlar

0

Üsküp’ün İçinde Kumaş Biçerler’in Yazarı Hale Seval ile Konuştuk

Merhaba, bize kendinizden söz eder misiniz? Hale Seval kimdir?

Kökleri Balkanlara dayanan bir memur ailesinin çocuğu olarak büyüdüm. Büyürken yakın çevrem dışında Balkanlı olan kimse yoktu. Herhangi bir gelenek için de gönderme yapılmazdı. Ulus devletin yarattığı bir yapı vardı ve savaş sonrası da olması gereken buydu. Yalova’da Amerikalı çocuklarla birlikte büyüdüm. Karamürsel’de askeri üs vardı, Amerikalılar oturmak için Yalova’yı tercih ederdi. Bu yüzden hayatıma kutu kola, lolipop, yakan top oyunu, beyzbol sopası/ oyunu çok erken girdi. Amerikalı siyahi arkadaşlarım çoktu, hatta en iyi arkadaşlarımdan biri Rany idi. Onunla ilgili anılarımı “Denize İnen Yollarda Caz Sustu” deneme yazımda ele almıştım.  Şöyle bitirmiştim kendinden çıkışlı denememi,

“Fakat o gün, o unutulmaz kasırgada televizyonda gördüğüm her zenci çocuğun bakışındaki kederde, arayışında, çaresizliğinde Rany vardı. Oysa o büyüdü genç bir erkek oldu. Eminin ki kendi caz kulübünü açtı ya da çalıştığı kulübün en iyi saksafoncusu oldu. Uzak kıtanın şehrinde Katrina kasırgasıyla denize inen yollarda caz sustu. İnsanları, çoluk çocuk demeden önüne katıp götüren bu kasırganın, onların içinde barındırdığı, çaldıkları caz müziğinin ruhunu, ritmini duydu mu bilemem? Ama bütün dünya duydu, caz susmadan önce”.

Balkanlarla bağlantılı olduğunuzu biliyoruz. Bize bu konudan bahseder misiniz?

Hem anne hem de baba köklerim Balkanlı. Anneanne tarafım Bulgaristan Varna’dan bir gemiye binerek yola çıkmış ve Bandırma’ya yerleşmişler. Büyük Şevket dede, eşi Pakize büyük anne ve kız kardeşi Firuze. Büyük teyze Firuze hakkında maalesef hiç bilgimiz yok. Ama annemin sağlığında sizin şu aile köklerini bir dökelim demiştim ve iyi ki de dökmüşüm. Hatta büyük dede Bandırma Belediye Başkan Yrd. Görevinde bulunmuş. Kırk anahtarlı Şevket Bey denirmiş. Anneanne ailesinde saray karışıklığı da var, o da Sokullu Mehmet Paşa’ya dayanıyor. Hatta uzak akrabalar İstanbul’da Sokullu adını verdikleri apartman yapmışlardı. Baba tarafım Kalkandelen/ Tetova. Üsküp Arnavutlarından. Kurtuluş savaşından sonra dedem ve kardeşi Üsküp’ten gelmiş. Önce İstanbul, sonra savaş yılları hayat zor Bursa’ya yerleşmişler.

Balkan coğrafyasında hangi ülkeleri gördünüz? Sizde en çok yer eden mekân neresi oldu?

Makedonya, Kosova, Arnavutluk. Sempozyuma katılmıştım. Baba tarafım kökler Arnavut olduğundan Tiran’ı görmek istemiştim. Balkanlarda bütün mekânlar benim içim önemliydi. Prizren şehri, Bursa’nın özdeşi kendinizi yabancı bir yerde hissetmiyorsunuz. Üsküp çarşısı, hanlar… Baba tarafımın Üsküp çarşısında dükkânları varmış.  Harabatibaba Tekkesi. Benim için her yolun kenarında savaşta şehit düşmüşlerin mezarı en çok hüzünlendirdi. Yaşam ve ölüm hala iç içe oralarda. Unutulmaz acılar yaşandı Balkanlarda. 1992 yılında İngiltere’deydim. Odada sürekli radyo dinlerdik yabancı lisanı anlayabilmeyi geliştirmek için. Bir gün balkanlara ait bir programda spiker “no more hope nothing” gibi bir şey söylemişti. Kısaca “artık umut yok, hiçbir şey de”. Çok hüzünlenmiştim.

Eserlerinizle ilgili bilgi alabilir miyiz?

Eserlerim mekânlarla ilgili. Benim esas yazma sebebim insanlardan çok mekânlar. Mekânlar insan -ki gerçek çıkışlı- hayatlarıyla sarmalanıyor. Zaten öykü kitaplarımın adlarından da belli oluyor. Kırılgan Kuleler kitabım, İngiltere Cambridge’de geçen günlere göndermedir. Haldun Taner II. Ödülünü almıştır. “Kırılgan Kuleler” isimli öykümde yer alan anlatıcının arka planında; iki kentin Cambridge ve İstanbul’un rengi ve mimari yapısını vurgulamak istedim. Cambridge’de kaldığım kısa ve uzun süreli, her mevsimi içinde barındıran zaman diliminde, akşama doğru özellikle kış mevsiminde Gotik kulelerden aşağı sarkan hafif sis ve rüzgâr hep ben de “kırılganlık” hissi uyandırmıştır. Islak kaldırımlarda cübbesi ile koşuşturan bir iki öğrenci,  Şavkar Altınel’in şiir dizeleriyle “başını sallayın insanlara benzeyen asırlık ağaçlar” ve çöken karanlıkla kent yavaş yavaş sırlara gömülür. “Kırılgan Kuleler” adlı öykümün bir yerinde şöyle yazdım; “Birazdan şehir merkezi sessizliğe bürünecek. Kırılgan kulelerin karanlık gölgeleri ile baş başa kalacaksın. Şehir, ıssız parkların el değmemiş sokakların olacak yarın sabaha kadar. Yağmur hızlandı, aldırmıyor kimse. Sen de aldırma. Bırak hüzün ve yağmur birlikte olsun. Girme aralarına”.

Duvarsız Avlu Bozcaada’daki öyküler, adada yaşamış, yaşayan kişilerin hayat hikâyelerini içerir. On yıl gibi bir süre Bozcaada’da kısa-uzun zaman dilimlerinde yaşadım. Karşı komşunun Atina’dan her yaz torunuyla gelişi ilgimi çekerdi. O yaşlı kadın sabah-öğle ve akşam kapıya çıkar Dimitriiiiii diye uzun uzun seslenir, çocuğu çağırırdı. Çocuk denizden o sesi duyar koşarak gelirdi.

Diğer öykülerimde de özellikle köy, kasaba veya şehirler arka planda dursa bile kahramanlarla örtüşen gerçek simgesel mekânlar haline geliyor yazdıklarımda. Bir anlamda benim yazmamın var oluş nedeni şehirlerdir. Yazdığım öykülerde hüzün var mı diye sorulursa, duygu yüklü demek daha doğru olur. Ama aşklar hep yarım…

“Üsküp’ün İçinde Kumaş Biçerler” adlı kitabınızın yazım sürecinden, içeriğinden, kapak görselinden ve isminden bahsetmenizi istesek bize neler söylersiniz?

Görsel, Üsküp Çarşısında resim yaparak hayatını devam ettiren bir Arnavut ressama ait. Aslında savaştan önce resim öğretmeniymiş. Ben kitabın adının Prizren’de Bir Gece olmasını istemiştim ama bir akşam arkadaşlarla otururken, Berrak Coşkun “Aaa Hale Hanım, Melihat Gülses’ten dinlemediniz mi, Üsküp’ün İçinde Kumaş Biçerler” olsun dedi. Tamam, olsun da kimin, izin istemek gerekirdi. Sonra Cengiz Onural’a ulaştım. O da Üsküp Sevda Şarkısından alıntı yaparak adını koymama izin verdi. Ve kitabın adı Üsküp’ün İçinde Kumaş Biçerler oldu.

Bazen kitabın adı kendi yolunu buluyor. Ben de yıllar önce İnci Aral’a, Ağda Zamanı öyküsünün adını kim koydu diye sormuştum. Kitabın adı ve kitabın basıldığı yılları hatırlarsak o zaman için marjinal bir çağrışımdı. O da Attila İlhan koydu demişti.  Attila İlhan’ın çağının önünde giden, yol açan, yol gösteren tarafları vardı.

İçeriği, gerçek kırılgan hayat hikâyelerinden yola çıkarak yazıldı. Elbette kurgu var. Ama hikâyenin kök hikâyesini oluşturan gerçek hayatlar ve kişiler. Adları değişiyor, fiziksel özellikler değişiyor ama duygular -hüzün, acı, sevinç, isteme-ayrılıklar- hep aynı kalıyor.

Hale Seval’in Üsküp Türk Çarşısı Seyahatinden Bir Fotoğraf

Türkiye ve Balkan ülkelerinden birisiyle işbirliğinde bir proje içinde olmanız söz konusu olsa nasıl proje olmasını ve hangi Balkan ülkesinin proje ortağınız olmasını arzu edersiniz?

Hangi ülke? Ülke olarak bir ayrım yapmam. Ben Türkiye -Balkanlar arasında Balkan Sinema Günleri -sürekli- olsun isterim. Yazlık yerleşim bölgelerimizin birinde yazlık sinema olarak hayata geçsin. Beş gün tüm çekilen eski yeni olarak bakılmadan Balkan filmleri gösterilsin. Balkanlar üzerine çok film yapıldı, biliyorsunuz. Bunların gösterildiği, yenilerinin eklendiği bir haftalık bir Balkan Sineması gösterimi gibi düşündüm. Arnavutluk sinemasın Gjergj Xhuvani’nin Lindje Perendim Lindje / Doğu Batı Doğu, hiç birimizin unutamadığı tekrar zevkle seyredeceğimizden hiç kuşkumun olmadığı Alexis Zorbas, Ozan Açıktan’ın yönetmenliğini yaptığı Annemin Yarası gibi…

Türkçe dışında Balkan dilleri dahil olmak üzere konuşup yazabildiğiniz bir dil var mı?

Maalesef Arnavutça bilmiyorum. Bir ara öğrenmeye başlamıştım ama yarım kaldı. İngilizce yazıp konuşuyorum. Japonca ve Fransızcam orta düzeydeydi ama uzun zamandır hiç üzerine eğilme şansım olmadı. Japon arkadaşlarımla Japonca yazışırdım ama şimdi İngilizce yazışıyorum. Fransızcam finans dünyasındayken kullandığım ama sonra devam ettiremedim bir dil oldu. Osmanlıca -gittikçe gerilese de- okuyabiliyorum. Felsefe doktoramı Yeditepe Üniversitesi’nde yaptığımdan Latince ve Yunanca derslerini zorunlu olarak aldım.

Balkan müzikleri hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz? Beğendiğiniz, dinlemekten ve eşlik etmekten keyif aldığınız bir Balkan şarkısı/sanatçısı var mı?

Müziğini çok yakından takip edemedim. Goran Bregoviç’i severek dinlerim.  Emir Kusturica’nın Çingeneler Zamanı filmini de hatırlamadan geçmeyelim. Film müzikleri Bregovic’e aittir. Suzan Kardaş balkan türkülerini müthiş bir coşkuyla söyler.

Canlı, insana coşku aşılayan müzik yapıyorlar. Savaşa, ayrılıklara, kıyımlara inat hayat burada diyorlar. Savaşı değil barışı kutsuyorlar.

Balkan yemeklerinde favoriniz hangisi? Bildiğiniz bir yemeğin tarifini bizlerle paylaşır mısınız?

Maalesef yemek yapmakla aram iyi değildir. Tavce Gravce yemeğini severek yerim. Üsküp çarşında yediğim yemeğin tadı damağımdadır. Sadece babaannemin büryan yapışını izlemek ve yemek ayrı bir zevkti. Çok lezzetli yapardı. Dedemin pencere camından hiç eksik etmediği Arnavut biberleri ve anneannemin mantıya piruhi deyişini hatırlarım.  Piruhi Kıbrıs mutfağında da var. Bir de kumpir moda olduğunda büyük halam, biz patatese kumpir deriz demişti, bizim oranın yemeği diye eklemişti.

Türkiye’deki diğer Balkan göçmenleri ile temasınız var mı? (dernek-vakıf üyeliği, aile toplantıları, düğün-dernek vb)

Yok.  Hiçbir derneğe üye değilim.

Birinin Balkan göçmeni olduğunu anlayabilir misiniz? Nasıl?

Anlıyorum. Yılların verdiği bir tecrübe diyelim. Bölge ve ülke insanları kendini belli ediyor. Fizik önemli bir unsur. Konuşması, hayat bakışı tüm bunlar insanı ele veriyor.

Göçmen gelenek ve göreneklerinden bugün sürdürmekte olduklarınız var mı?

Yok. Büyükleri erken yaşta kaybettik. Ama tüm Balkan insanın en büyük özelliği temiz, titiz, çalışkan ve tertipli oluşudur. Bu bende de var.

Devam eden ve gelecekte yapmayı planladığınız Baklanlarla ilgili projeniz nelerdir?

Önce Balkanlar’ı tekrar gezmek ve görmek. Gitmediğim ülke ve şehirler var. Şu an için bir projem var ama fotoğrafların sahibinden izin alınması gerekiyor.

Bu röportaja bir soru ekleme hakkınız olsa kendinize hangi soruyu sorardınız?

“Mostar Köprüsü sizin için neyi ifade ediyor?” diye sorardım. Cevabım ise; bütün köprüler gibi ayrılığı ve kavuşmayı simgeliyor. Hem kendi yalnızlığına gömülüyor hem de üzerinden karşı kıyıya geçen insanlarla şenleniyor.

Söyleşi için teşekkür ederim.

Not: Bir Balkan Esintisi Ailesi olarak Hale Seval’e teşekkür ederiz.   

Bizden Haberdar Olun!

Benzer Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed