ManşetlerMüzikSanatYaşam

0

Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm Tuna Boyunda

“Vatan” neresidir? “Göçmen” kime denir?

“Vatan, üzerinde hür yaşadığımız, milletimiz ve ailemizle hatıralarımızı oluşturduğumuz, kültürümüzün, devletimizin ve tarihimizin ortak öğesi olan toprak bütününe verdiğimiz isimdir. Bizim kültürümüzde; namusumuzun da bir parçasıdır, mutluluğumuzun da. Çünkü dünyanın herhangi bir yerindeki toprak vatanımız olamaz, bize duygu fırtınası yaşatamaz. Ancak benim iki vatanım var. Biri Makedonya, diğeri Türkiye.”

Bu paragrafı, İstanbul’un demografik yapısına dâhil olmuş bir göçmen olarak ve bir göçmen gözü ile uzun süre önce kaleme almıştım. Bu kısa paragrafa sığdırmaya çalıştığım ana hatları ile şuydu: Dedem ve babaannem, Makedonya’nın Debre Kazası’na bağlı, Atatürk’ün baba ocağı Kocacık Köyü’nden geçim sıkıntısı ve akrabalarının büyük kısmının Türkiye’ye yerleşmiş olması nedeni ile 2. Dünya Harbi arifesinde 26 Mart 1941 ‘de Türkiye’ye 5 kişi olarak göç etmişler.  Önce akrabalarının yanına yerleşmiş, zamanla ayrı bir eve çıkmış, bildikleri tek iş olan küçükbaş hayvancılık ve ufak çapta tarım ile yaşantılarını sürdürmüşler. Babaannem civarın güzellik uzmanı gibi (karşılık almaksızın) rastık yakar, kaş alır, saç boyarmış. “Napa” lar (bir tür başörtüsü) “Dimi” ler (bir tür şalvar) giyim kuşamlarından eksik olmamıştı. El boyaması çiçek desenleriyle, daha çok kadınlar arasındaki eğlencelerde yine kadınlar tarafından çalınarak göçmen türkülerine eşlik eden “tef” in sesi hala kulaklarımdadır. “Kako si?” (Makedonca nasılsın?) “Kolenkalarım tuttu” (telaffuz edildiği gibi yazdım, anlamı: Makedonca dizlerim ağrıyor) cümleleriyle, kırmızısı-pembesi, alı-gülü bol ev dekorasyonu ve giyim kuşamlarıyla hayatlarına devam etmişler. Yanı sıra, bulunulan yere uyum çabası, göç ile gelmiş olmanın verdiği ürkeklik-çekimserlik, açıkça fikir söylemekteki kararsızlık, her an yer değişikliğine maruz kalınacak hissinin verdiği belirsizlik, devletin kocaman kollarında nefes almaya çalışırken sığıntı olma hissiyatı gibi hasar görmüş duygular eşlik etmiştir.

Çizmeye çalıştığım bu tablo içinde, bankacı ve üstüne üstlük şubeci olmam nedeniyle yer değişiklikleri (bir anlamda göç) iş hayatımda daima varlığını korumuştur. Kanımca, evlilik nedeni ile İstanbul’a yerleşmem de bir nev-i göçmen kimliğimi sürdürmek gibidir.

Ver Elini İstanbul

Tokat Bahçesi’nden sonra padişahların avlanmak için ikinci tercihi olmuş, Osmanlı İmparatorluğu’nun sebze meyve ihtiyacını karşılaması bakımlardan seçkin bir yere sahip Çubuklu semtine yerleşmekle İstanbul’u tanıma yolculuğuma başladım. Ardından çok kültürlü olmayı acı tecrübe etmiş, 6-7 Eylül olaylarında gayrimüslim komşularını canı pahasına nöbet tutarak koruyan mahallelinin bir anlamda hayat aşıladığı, 80 döneminde İstanbul’un kapatılan tek karakoluna ev sahipliği yapmış, Boğazın barış güvercini Kuzguncuk’a taşındık. Ve şimdi Kurtuluş Savaşı’nda önemli bir rol üstlenmiş, tekke ve zaviyeler kanunundan muaf tutularak açık kalmış tek mekân olan Özbekler Tekkesi ’ne komşu evimizde ve İstanbul Araştırmaları konusundaki yüksek lisans eğitimimle yolculuğum başka bir boyuta taşındı.

Ailemin 20. yy. ’ın en hazin göçlerinden birinin aktörlerinden değilse de figüranlarından olmasından yola çıkarak kimliğindeki çeşitlilikle çok kültürlü yaşamı tatmış bir göçmen kızı olarak, bizim oraların türkülerini gün ışığına kavuşturmakta ve icrada ayrı bir yeri olan TRT sanatçısı (şimdi emekli) Havva Karakaş’ın derlediği “Ben bir göçmen kızı gördüm Tuna boyunda” isimli eseri üyesi olduğum amatör koromuzun Türk Sanat Müziği Konserinde icra etmiş bir müziksever olarak, demografik yapı hakkında konuşmak, okumak ve öğrenmek daima ilgimi çekmiştir.

Ayasofya Meydanı’ndaki “Million Taşı” ile Romalılar tarafından, Şehzade Mehmet Camii avlusundaki “Mihenk Taşı” ile Osmanlı İmparatorluğu tarafından dünyanın merkezi olarak kabul edilmiş, çeşitli kültürlere ve medeniyetlere ev sahibi olmuş, sahiplik ettiği çeşitlilikle değerine değer katmış, etkilenmiş ve gelişmiş bir şehir olan İstanbul’un demografik yapısı bence ülkemizin toplumsal ve ekonomik değişime mikro düzeyde bir örnek oluşturmaktadır.

Not 1:  Okuduğunuz yazım 10 Ekim 2019 tarihinde yazarportal.com’daki köşemde yayımlanmıştır.

Not 2:  Bir konserde bu eseri severek seslendirmiştim.

Not 3: Saçımdaki aksesuarı Üsküp Türk Çarşısı ‘ndan aldım. Geleneksel bir işçiliği olan aksesuar daha çok kına, nişan ve düğünlerde kullanılmaktadır.

Bizden Haberdar Olun!

Benzer Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed