Türkiye Gezi

0

Edirne’de Bir Gün…

Yaz geldi.

İster günübirlik ister hafta sonu için büyük şehrin yoğunluğundan kaçıp, biraz nefes almak istiyorsanız en iyi tercihlerden biri Edirne’dir. Hem tarihi, hem kültürü hem de yol boyu süren lezzet duraklarıyla güzel şehir Edirne’yi buyurun birlikte gezelim.

Kadıköy baz alınırsa molasız 3,5 saatte Edirne’ye ulaşılabilir. Eğer günübirlik gitmek tercih edilirse erkenden yola koyulmak bu tarihi şehirde daha çok gezip daha çok yer görmek ve yerel lezzetlerini tadabileceğiniz mekânlara o kadar çok vakit ayırmak mümkün.

Edirne’nin yerleşim merkezi olması milattan önceye dayanıyor. Odrisler, Persler, Makedonlar, Romalılar, Bizans İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu bu şehirde yerleşim sağlayanlardan. Oldukça eski geçmişiyle, şehrin tarihi dokusunu görmenin yanında yoğun olarak hissetmek mümkün.

Edirne’de gezilecek nereler var?

Biz günü birlik ve erken geldiğimiz için günü en iyi şekilde değerlendirmek istedik. Eğer kahvaltıyı yolda yapmadıysanız Tadım Kahvaltı Salonu’nda menemenle güne güçlü bir başlangıç yaparak aşağıda sıraladığımız yerleri görebilirsiniz.

 Mimar Sinan’ın Ustalık Eseri; Selimiye Camii

Selimiye Camii, Sultan II. Selim’in emriyle 1569-1575 yılları arasında yapılmıştır. Fakat II. Selim caminin bitimini göremeyerek 1574’te vefat etmiştir. Caminin inşa sürecinde 80’li yaşlarını süren Mimar Sinan’ın başyapıtı UNESCO Dünya Miras Listesi’nde bulunmaktadır.

Şehrin her yerinden görülebilen Selimiye Camii’nin en ilgi çekici yanlarından biri oldukça heybetli olmasıdır ki bu heybeti açıklamak için 6.000 kişinin aynı anda namaz kılabileceğini söyleyerek bahse başlayabiliriz. Yaklaşık 49 mt yüksekliği ve 31,3 mt çapıyla Ayasofya’nın kubbesinden büyüktür. Bu ihtişamlı kubbeyi her biri 6 mt genişliğinde kemerlerle destekleyen 8 paye taşımaktadır. İç yüzölçümü 1.620 m2, toplam alanı 2.500 m2 dir. Her biri üç şerefeli dört minaresi alemleriyle beraber 85 mt yüksekliğindedir.

Edirne şehrinin kurulduğu bölge hem depremlerden hem de oldukça sulak olmasından dolayı yumuşak bir zemine sahiptir. Mimar Sinan’da camide kullanacağı taşların araziye yerleşmesi için yaklaşık 2 yıl arazide bekletmiştir. Böylece cami, asırlardır ne bir kayma ne de bir çatlak olmadan günümüze kadar sapasağlam ulaşmıştır.

Osmanlı döneminin en önemli çini üretim merkezi İznik’te imal edilen çini süslemelerinden 101 farklı lale deseni bulunan Selimiye Camii hakkındaki en bilinen anlatılardan biri lale motifidir. Bu konuda birçok rivayet vardır ki en çok anlatılanı camii yapılırken arsa sahiplerinden bir kadının inat ederek cami yapımına mülkünü vermek istememesi ve tam onun arsasının bulunduğu yerdeki sütunlardan birine çini ters lale motifi işlenerek aksiliğinin sembolleştirilmesidir. Bir başkası,; ters lalenin her sene biraz daha toprağa yaklaştığı ve toprağa değdiği gün kıyamet kopacağıdır. Bir diğeri ise; caminin bulunduğu yerde bir lale bahçesi olduğu ve bu lale motifinin eski lale bahçesini sembolize ettiğidir.

Tavanındaki çarkıfelek işlemesi caminin sonsuza dek ayakta kalacağını simgelerken yekpare tek parça el işçiliği mermer minber ise tam anlamıyla bir sanat eseridir.

Kubbe ve iç kısmı pembe/mavi renklerle boyanmış geometrik desenli Selimiye’de Tanrı’nın mükemmelliğini sembolize etmeyi amaçlayan Mimar Sinan 999 pencere yapmıştır.

Edirne Eski Camii

Osmanlı’nın eski başkenti Edirne’de çok sayıda cami bulunmaktadır. Bu anlamdaki önemli örneklerden biri olan Eski Camii, I. Mehmed zamanında 1414’te ibadete açılmıştır.

   

Camiyi farklılaştıran unsur ise caminin kapısında bulunan oldukça büyük hat sanatı örnekleridir. Cami giriş kapısının sağında “Allah” solunda “Muhammed” yazan harfler camiye yaklaşanları hipnotik bir etkiyle adeta içeri davet etmektedir.

Camii tipi çok kubbeli ve çok mekânlı olduğundan “Ulu Cami” ismiyle de anılmaktadır. Sebili ve bedesteniyle Edirne ziyaretçilerinin gözdelerindendir.

 Üç Şerefeli Camii

ll. Murat zamanında yapılan Üç Şerefeli Cami 1447’de ibadete açılmıştır. Caminin önemli özelliği; inşa edildiği dönemde Osmanlı’nın Selçuklu mimarisinden Osmanlı mimarisine geçişinin ilk örneği olmasıdır. Cami çok kubbeli yapıdan tek ve merkezi kubbeli bir yapı anlayışına geçişin simgesidir. Mimar Sinan’ın ustası olan aynı zamanda da Rumeli Hisarı‘nın mimarı Hacı Muslihittin Ağa tarafından inşa edilen caminin 24 mt çapındaki merkezi kubbesini 8 payanda taşımaktadır.

Yaklaşık 100 yıl sonra Mimar Sinan‘ın yapacağı camilere ilham kaynağı olan caminin her biri farklı büyüklükte ve genişlikte olmak üzere toplamda 4 minaresi bulunmaktadır. Üç Şerefeli Camii adını 67 metre yüksekliğindeki minaresinden almaktadır. İnşa dönemi itibariyle ilk kez bu camide 4 minare yapılmıştır. Her biri farklı görünümdeki minarelerinden burma motifli minare nedeniyle “Burmalı Camii” olarak da anılmaktadır. Baklava motifli minaresinin içinde her bir şerefeye çıkan 3 merdiven bulunmaktadır. İlk merdiven 1 ve 3. şerefeye, 2. merdiven 2 ve 3. şerefeye, 3. merdiven ise sadece 3. şerefeye çıkmaktadır.

Ayrıca Camii Osmanlı Dönemi’nde avlulu ilk cami olma özelliğine sahiptir.

Edirne Sokullu Hamamı

16.yy ikinci yarısında, şehirdeki Acemi Oğlanlar Kışlası’nda yetişip büyümesiyle Edirne’ye olan sevgisi bilinen ünlü Osmanlı Sadrazamlarından Sokullu Mehmet Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır.

Hamam soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık mekânlarından oluşmaktadır. Kadın ve erkek girişleri ayrı yönlerde olduğundan “çifte hamam” olarak da adlandırılmaktadır. Hamamın kapladığı alan, kubbe büyüklüğü ve sahip olduğu bahçesiyle beraber Türkiye’nin en büyük hamamı niteliğindedir.

I. Beyazıt Külliyesi – Sağlık Müzesi

1484-1488 tarihleri arasında mimar Hayrettin öncülüğünde yapılan Beyazid Külliyesi ve Şifahanesi, Osmanlı mimari anlayışının önemli örneklerindendir. Külliye, toplamda 100’ü aşkın kubbeye sahip olup; cami, darüşşifa, medrese, hamam, mutfak ve erzak depoları ile birlikte tam bir kompleks yapıdır.

Dünyanın ilk tıp merkezi olduğu belirtilmektedir. Tıp Medresesine girildiğinde 18 öğrenci odası, bir dershane bir de orta avlu bulunmaktadır. Geçmiş dönemlerde eğitim verilerek dönemin hekimleri burada yetiştirilmiş. Bekçi odası, öğrenci odaları, kütüphane, müderris odası, dershane, uygulamalı eğitim odalarının mankenlerle canlandırılmış hali ziyarete açıktır. Dönemin atmosferini yansıtma açısından Türkiye’deki en başarılı müze örneklerinden bir olarak nitelendirilmektedir.

Kurulduğu dönemde çok yönlü bir hastane iken, zamanla akıl ve ruh hastalıklarının tedavi edildiği bir merkeze dönüşmüş, hastaların tedavisinde dönemin hekimlik bilgilerinin yanı sıra, müzik, su sesi ve güzel kokular da kullanılmıştır.

Muradiye Camii

Edirne’nin tepe bir bölgesinde bulunan Muradiye Camii, II. Murat tarafından 1436 yılında yapıldığı düşünülmektedir. Camii dış görünüşü ile oldukça sade olmasına karşın iç süslemeleri ile Osmanlı sanatının en ayrıcalıklı örneklerindendir.

Saraçlar Caddesi

Eskiden iki yanında saraçlar bulunduğundan bu adı alan cadde bugün şehrin yaya trafiğinin en yoğun olduğu caddededir. Kafe, restoran ve mağazalarla birlikte birçok meşhur ciğerci bu cadde yahut ona bağlı ara sokaklarda bulunmaktadır. Özellikle eski usul dükkanların bulunması buraya nostaljik bir hava katmaktadır.

Rüstem Paşa Kervansarayı

Günümüzde otel olarak işlev gören Rüstem Paşa Kervansarayı, Mimar Sinan yapıları arasından öne çıkmaktadır. Toplam 102 oda ve kervansaraya gelir sağlamak amacıyla yaptırılan 21 dükkandan oluşmaktadır.

Büyük avlulu kısım şehir hanı, küçük avlulu kısım menzil hanı niteliğinde olup ikili işleve sahip yapı iki katlıdır. Büyük avlunun bulunduğu bölümün Mimar Sinan tarafından inşa edildiği bilinirken küçük avlunun çevrelediği yapının mimarı bilinmemektedir. İki avlu arasındaki bir geçitle birbirine bağlanan kareye yakın dikdörtgen avlusu, etrafını çevreleyen iki katlı galeriler ve avlu ortasında bir köşk mescit bulunmaktadır. Anadolu Selçuklu köşk mescitleriyle benzerliği bakımından önemli olan bu mescit 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda yıkılmıştır. Yapılan araştırma kazılarında mescidin sadece döşemesi tespit edilebilmiştir.

Sarayiçi Bölgesi

Osmanlı Dönemi’nde Edirne Sarayı’nın bulunduğu Sarayiçi Bölgesi, Edirne’nin tarihi yerlerindendir. Saraydan geriye mutfak, hamam, adalet kasrı gibi kısıtlı alanları kalmışsa da, Topkapı Sarayı’ndan sonra Osmanlı’nın en büyük sarayı olan Edirne Sarayı’nın bulunduğu bu bölge görülmeye değerdir.

93 Harbi’nde Rusların Edirne’yi işgal edeceği haberi üzerine sarayın yakınında bulunan cephaneliğin patlatılması sonucu yıkılan saray, Tunca’nın batısında yaklaşık 3 milyon m2 lik bir arazi üzerinde kuruluydu ve 5 ana meydan ile bu meydan içinde bulunan yapılardan oluşmaktaydı. Bu ana meydanın içerisinde yer alan sarayın karşısında günümüzde Kırkpınar güreşlerinin yapıldığı alan bulunmaktadır.

Edirne Sarayı’nın sağlam kalan tek binası olan Adalet Kasrı, Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1561 yılında Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Divan-ı Hümayun (Bakanlar Kurulu) ve Yargıtay olarak kullanılmıştır. Rivayete göre Sultan Süleyman imparatorluk kanunlarını burada yazmıştır.

Meriç Nehri, Tunca Nehri ve Köprüleri

Edirne; Tunca, Meriç, Arda ırmaklarının kesiştiği düzlükte kuruludur.  Şehir merkezinden Karaağaç mevkiine gidildiğinde ilk olarak Tunca ardından Meriç nehirleri üzerinden geçilmektedir. Tunca Nehri’nin başlangıcı Bulgaristan ve aynı zamanda Meriç’in kollarından birini oluşturmaktadır.

Meriç Nehri de Tunca Nehri gibi Bulgaristan’dan doğar, Yunanistan ile sınırlarını belirler ve Ege Denizi’ne dökülür.  Meriç üzerindeki köprüde gün batımı oldukça güzel izlenmektedir ki köprünün ortasındaki köşk balkon manzara izlenebilecek en güzel koordinattır.

Lozan Anıtı

Lozan Anıtı, 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lozan şehrinde imzalanan Lozan Antlaşması’na ithafen yapılmıştır. Anıt, 1999 yılında Trakya Üniversitesi tarafından hazırlanmış ve açılışı dönemi Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından gerçekleştirilmiştir.

Karaağaç Tren İstasyonu

Karaağaç’taki istasyon, II. Abdülhamit tarafından yaptırılmıştır. Sirkeci Garı örnek alınarak inşa edilen istasyon geçmişte “Şark Ekspresi” olarak adlandırılan demiryolu hattının önemli duraklarından olmuştur.

İstasyon geçmişte önemli kişilere ev sahipliği yapmıştır. Ernest Hemingway 1. Dünya Savaşı sırasında gazeteci kimliğiyle Karaağaç İstasyonu’na gelmiştir. Dünyaca ünlü yazar Agatha Christie ise kaleme aldığı ünlü ‘Şark Ekspresi’nde Cinayet‘ adlı kitabını bu trende yaptığı bir yolculuktan esinlenerek yazmıştır.

Bugün, Güzel Sanatlar Fakültesi olarak kullanılan ilham verici mekân ziyaretçilerinin mıknatıs gibi çekerken fotoğraf severler tarafından da tercih edilmektedir.

Bizden Haberdar Olun!

Benzer Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed