” ‘Merhaba ben Zeynep. Onuncu sınıf öğrencisiyim. Bahsedeceğim kitabin ismi: “On Küçük Zenci”. Kitabın adından da anlaşılacağı üzere ilginç bir kitap. Bu kitabı bir okul arkadaşımdan duydum.’
Bu cümlelerle başlayan bir yazı yazmıştım. Kitap Haber E-Dergi’nin ilk sayısında yayımlanan yazımda Agatha Christie’nin “On Küçük Zenci” isimli kitabından bahsetmiş; ne kadar iyi kurgulandığından, hiçbir detayın atlanmadığından, anne ve babama ısrarla okuttuğumdan ve bir gün TV ‘de “On Kişiydiler” ismiyle tiyatroda oyunlaştırıldığını duyduğumdan da bahsetmiş. Ardından da şu cümleleri eklemiştim: “Hemen internetten biletlere baktık ve yakın bir tarihte olduğunu gördük. Fakat o yakın tarihin salgın sebebiyle yaklaşık 2 yıl ertelendiğini öğrendik. Tüm dünyada hayatını durma noktasına getiren salgın bitince tiyatrosunu ve (çekilirse) sinema filmini izlemeyi çok isterim.” diyerek devam etmiştim.
2021 yılının bahar aylarında yazdığım bu yazıdan bir yıl, kitabı okuduktan iki yıl sonra geçenlerde tiyatro oyununu izleme şansım oldu. Tiyatro Akla Kara’nın Kadıköy Sahnesi’nde izlediğim iki perdelik oyunda görev alan oyuncular; Ediz Hun, Savaş Özdural, Oya İnci, Pelin Turancı, Özdemir Çiftçioğlu, Fatih Özacun, Hakan Akın, Ilgın Angın, Ozan Dağara ve Can Esendal’dı. Muhteşem oyunculuklarıyla olay örgüsünün kalitesi ve sürükleyiciliği bana ve aileme çok güzel iki saat yaşattı. Olayı araştıran dedektifmiş gibi hissettirecek kadar gerçekçi oyunculuklar vardı.
Tiyatro salonuna ilk girdiğimizde çok şaşırdığımı söylemeliyim çünkü oturma düzeni alışılmışın çok dışındaydı. Düzen ikili koltuklar halindeydi ve salondan daha çok evde “canlı” film izliyormuş havası vardı. Sanki siz evinizde oturup televizyonu açmışsınız da bir anda filmin içine dalmışsınız gibi bir dekordu bu. Fatih Özacun ve Hakan Akın’ın sesleri çok tanıdık geldi, biraz araştırınca seslendirme yaptıklarını öğrendim. Bu tanıdık sesler kendimizi evimizin salonundaymış gibi hissetmemize katkı sağladı. Çünkü onların sesi birçok filmde olduğundan evimizin duvarlarında çok defa yankılanmıştı. Bu durum oyuna daha kolay adapte olmamıza yardımcı oldu.
İlk perdesinde önce olay kuruldu ve karakterleri tanıdık. Bu bölüm biraz durağan ve sıkıcıydı fakat cinayetin temelleri de burada atılmaya başlandı. Her karakter öldüğünde duvardaki biblolardan biri yok oluyordu, aynı kitaptaki gibi. Repliklerin de çoğu kitaptakilerle benzeşiyordu. Oyunun senaryosunda kitaptan çok sapmamalarına ve değiştirmemelerine açıkçası sevindim.
Oyun bittiğindeyse sanki her şey iki saniyede olup bitmiş gibi hissettim, zaman çok hızlı geçti. Kardeşimle birkaç dakika daha yerimizde oturup boş sahneyi ve dekoru inceledik. Salondan çıktığımızda oyuncuların kulis kapısından birer birer çıkmakta olduklarını gördük. Yanlarına gittik ve fotoğraf çektirmek istediğimizi söyledik. Hepsi çok samimi ve tatlıydı. Ediz Hun gibi büyük bir sanatçı bile bizimle içtenlikle konuştu, sohbet etti. Oyunun İngiltere ‘de de sahnelendiğini söyleyerek imkânımız olursa bir gün izlememiz tavsiyesinde bulundu. Gün sonunda ailecek yemek yiyip oyunu konuşurken bulduk kendimizi.
On küçük zenci yemeğe gitti,
Birisi kendisini boğdu ve kaldı dokuz.
Dokuz küçük zenci çok geç kalktı,
biri uyuyakaldı, kaldı sekiz.
Sekiz küçük zenci Devon’da geziye çıktı,
Biri kayboldu, kaldı yedi.
Yedi küçük zenci odun kırdı,
biri kendisini kesti, kaldı altı.
Altı küçük zenci kovanla oynadı,
bir balarısı, içlerinden birini soktu, kaldı beş.
Beş küçük zenci mahkemeye gitti,
Biri idam cezası aldı, kaldı dört.
Dört küçük zenci denize gitti,
Birini balık yuttu, kaldı üç.
Üç küçük zenci hayvanat bahçesine gitti,
Birine ayı sarıldı, kaldı iki.
İki küçük zenci güneş altında oturdu,
Biri güneşte kızardı, kaldı bir.
Bir küçük Kızılderili tek başına kaldı.
Gidip kendisini astı ve hiçbiri kalmadı.”