Mediha Korkmaz kimdir? Bize kendinizi tanıtır mısınız?
1956 yılında Bilecik ilinin Bozüyük ilçesinde doğdum. Üç kardeşin en büyüğüyüm. İlk ve ortaokulu Bozüyük’te okudum. Ortaokul sonunda girdiğim sınavda Eskişehir Süleyman Çakır Öğretmen Lisesi’ni kazandım. Dört yılın sonunda ilkokul öğretmeni olarak mezun oldum. 1974 yılında öğretmen olan eşim Erdal Korkmaz ile evlendim. Yedi yıl Bilecik ilinin değişik köylerinde çalıştım. Bozüyük’e geldiğimizde ilkokulda okuduğum Atatürk İlkokulu’na öğretmen olarak atandım. Yirmi dört yıl Milli Eğitim’de, on bir yıl özel dershanelerde çalıştım. Yıllar içerisinde her zaman elimde bir işim ve okunacak bir kitabım oldu.
Örgü, dikiş, makrome, kumaş boyama, ahşap boyama, rölyef, kum tablo ve kırkyama çalışmaları değişik dönemlerde benim hayatımı renklendirdi. Halk Eğitim ve belediye kursları ile pek çok eser ortaya çıktı. Toplu sergilere katıldım. Bazı işlerim İstanbul, Kütahya ve Eskişehir’de sergilendi. İlk kişisel sergimi 2020 yılı Şubat ayında Eskişehir Tepebaşı Belediyesi Atilla Özer Karikatür Evi’nde açtım. Adı Geçmişten Geleceğe El Emeği Köprüsü idi. Yaptığım işlerin yanında ailemden gelen nesnelerle dantelli yastıklar, minderler, örtüler yaptım. Yine Bulgaristan’dan gelen ayna, sandık, duvar halısı, kilim gibi eşyaları da kendi dokunuşlarımla dönüştürerek sergiledim. Anadolu Üniversitesi Tazelenme Üniversitesinde okuyorum. Altmış yaş üstü bireylere açılmış bir bölümdür okuduğum. Bir kız bir de erkek evlat annesiyim. İki torunum var. Yedi yıldır Eskişehir’de yaşıyorum.
Siz Bulgaristan göçmeni bir aileye mensupsunuz. Bize ailenizden ve göçünden söz eder misiniz?
Ben Bozüyük doğumluyum. Ama ailem Bulgaristan’dan göçmüşler. Babamın ailesi Şumnu’da yaşıyorlarmış. Dedem 1895 doğumlu. Babaannem 1897 doğumlu. Babam 1930 doğumlu ve kendisinden büyük iki ablası var. Tarlaları ve hayvanları olan aynı zamanda Mutaflık yapan bir aile. Dedemin Bulgarca Zanaatkar Belgesi var. Babam orada Rüştiye denilen ortaokul ayarında okulu bitirmiş, atları, at arabaları olmuş.
Babam sinemayı da çok severmiş. At ile sinemaya giderdim derdi. 1940’lı yıllarda ll. Dünya Savaşı sırasında önce Almanlar sonrasında Ruslar, Bulgaristan’a girdiğinde babaannem o yılları bize anlatırken; Biz o yıllarda hiç sıkıntı çekmedik, bir kapımız tarlalara açılıyordu. Bir kapımız hayvanlara, bir kapımız da avluya… Her zaman ambarlarımız doluydu. Hatta konu komşuya da veriyorduk derdi.
1947 yılında babam arkadaşlarıyla beraber dağlardan Türkiye’ye kaçmaya çalışmış ama yakalanmışlar. Bir süre hapis yatmış arkadaşlarıyla. 1950 yılında devletlerarası anlaşmalarla Türkiye’ye gelme şansını bulmuş.
Babaannem Türkiye’ye gidelim de bir kapılı evim olsa razıyım diye dua edermiş. Türkiye’ye gelebilmek için pasaport almaya gittiklerinde Bulgar görevliler sitem etmişler: Biz size 400 küsur yıl dayandık, siz ne çabuk gidiyorsunuz? demişler.
Görsel 1: Göç nesneleri üzerine karışlık teknikle hazırlanan Bulgaristan haritası
Annem, 1935 yılında Razgrat’ta doğmuş. Dedem anneannem ile evlendikten sonra okumaya karar vermiş. İlahiyat okumuş. Annem 5-6 yaşlarında iken Babama okula yemek götürüyorduk diye anlatırdı bize. Anneannem ise o dönemde düğünlerde, derneklerde yemek yapar, gelin başı süslermiş. Annem ilkokulu bitirmiş. Beş kardeşlermiş. Annem en büyükleriymiş. 50‘lerin sonuna doğru onlar da Bozüyük’e gelmişler. Dedemin okulu öğretmen okuluna denk sayılmış ve dedem ilkokul öğretmenliği yapmaya başlamış. Dedem, ben ilkokula giderken benim okulumsa öğretmendi. Biz o zamanlar ona dede demiyorduk, Ağa baba diyorduk. Sonra arkadaşlarım bu hitabı bilmedikleri için dede demeye başladık. Annem, Bozüyük’e gelince dikiş-nakış öğrenmek için Akşam Sanat Okulu’na gitmiş. 1955 yılında da Bozüyük’te evlenmişler.
Görsel 2: Sergide Mediha Korkmaz’ın babasına ait bölüm
Aileniz geleneksel Türk El Sanatlarından biri olan Mutaflık icra etmişler. Türkiye’ye gelince zanaatlarını sürdürebilmişler mi? Aile içinde bu alana ilgi duyan oldu mu?
Mutaflık keçi kılından çul, çuval, heybe, kilim dokuma sanatıdır. 1950 yılında Bilecik’e 500 aile gelmişler. Yalnızca 11 aile zanaatkâr sıfatıyla kayıtlara geçmiş. Benim ailem de bunlardan biri. Bu yörede bu mesleği geçerli olabileceğini daha önce gelmiş akrabalardan duymuşlar. Yakın yerleşim yerlerine, pazarlara giderek satarlarmış ürettiklerini. Söğüt, Bilecik, İnönü gibi. Bu arada babam yirmi yaşında geldiğinde Bulgaristan’da askerlik yapmamış, Türkiye’ye gelince de devlet askere almamış. Ailelerine destek olsunlar, çalışsınlar diye. Babamın içinde bu heves hep kaldı. Ayrıca biraz devlet desteği ile biraz da kendi kazanımları ile ev almışlar. Ev tek kapılı ve eskimiş. Babaannem bu konuda Uçmasını bildik, konmasını bilemedik diye sitem ederdi. Annem ve babam tanıdıkların yardımıyla görücü usulüyle 1955 yılında evlenmişler. Ben doğduğum yıl dükkân ve yapağı tarağı makinesi almışlar. Mutaflığın yanında yün ve yapağı taramaya başlamışlar. 1980’li yıllara kadar mutaflık azalarak devam etti. 1992 yılında da yapağı tarağını sattık. Ben öğretmen okuluna gittim. Erkek kardeşim 1960 doğumlu. O da öğretmen okulunda okudu. Kız kardeşim 1966 doğumlu. Mutaflık ile ilgili hiç hevesimiz olmadı. Zaten babam da bizim hep okumamızı isterdi.
50’li yılların göçmeni olmanız bize ll. Dünya Savaşı’nı Bulgaristan’da yaşamış bir aileniz olduğunu deşifre ediyor. Savaşa ait ailenizden size aktarılanları duymak isteriz. Bize neler söylemek istersiniz?
O zamanlar haberleşme yok. Kahvede radyo dinliyorlar. Savaş yıllarında ailenin anlattıklarına göre sokaklarda önce Alman askerlerini görüyorlar. Sonra da Ruslar geliyor. Yokluk yılları. Hiçbir şey bulunmuyor. Ama tarlada, bahçede yetiştirdikleriyle idare ediyorlar. Türk, Bulgar, Rum, Ermeni komşularıyla ilişkileri çok iyi. Herkes birbirine destek oluyor, paylaşımcı oluyorlar.
Aileniz göçmeye nasıl karar vermişler ? Göçü nasıl idrak etmişler?
Yaşadığın coğrafya senin memleketin iken vatanın iken şimdi başkasının egemenliğinde yaşıyorsa göçü düşünüyorsunuz. Türkiye’ye, ana vatana, ana yurda gitmeyi Allah’ın emri gibi düşünmüşler o yıllarda. Etraflarındaki Türk aileler yavaş yavaş azalmış. Gidenlerin mektupları geliyormuş. Sanırım göç olgusu böyle oluşuyor. Tez günde gidelim, tek dilek bu oluyor. Eldekileri satıyorlar, satamadıkları kalıyor. Tapularını da alıp geliyorlar. Yaşanmış zor günler, orada onları rahatsız eden pek çok anı olmuştur. Ama ben ailemden yaşadıklarıyla ilgili hiç şikâyet duymadım. Hep şükür ve tevekkül vardı bizim evde. Gün doğmadan neler doğar derlerdi daima.
Görsel 3: Göç nesneleri üzerine karışlık teknikle hazırlanan Balkan haritası
Babanız Soyadı Kanunu’nda Zafer soyadını almış ailenize. Bize bu seçimden söz eder misiniz?
Bulgaristan’dan o yıllarda trenle gelinirmiş. Edirne’ye geldiklerinde Türk bayrağını görünce hepimiz ağladık diye anlattılar bize. Bir takım kayıtlar yapılacak, babam komisyonun karşısına çıkıyor. Soruyorlar; Soyadı almanız gerekli, soyadınız ne olsun? diye. Babam da; Türkiye’ye, ana vatana gelmek bizim için büyük bir zaferdir. Soyadımız ‘Zafer’ olsun diyor. Bu talebi çok takdir ediyorlar ve babama 2.5 lira para hediye ediyorlar. Bizim soyadımız böylece Zafer oluyor. Annemler de soyadı verilirken Türe soyadını alıyorlar.
Bulgaristan’a gidiyor musunuz? Eş, dost ve akrabalarımızdan bugün orada yaşayanlar var mı?
Çocukluğumda çok akraba vardı. Mektup geldiği zaman herkes toplanır, o mektuplar defalarca sesli okunurdu. Biz de cevap yazardık. Fotoğraflar gönderilirdi. 1989’da bazı yakın akrabalar da geldiler. Şimdi Bulgaristan’da hiç akrabamız kalmadı. Ben iki kez gezmeye gittim.
Gündelik hayatınızda Bulgaristan göçmenlerine has kullanmaya devam ettiğiniz sözcük, deyim ve ata sözleri bulunuyor mu?
Günlük yaşantımda kullandığım sözcükler yok sanırım. İstanbul Türkçesi ile konuşmaya özen gösteriyorum. Ama onları dinlemek, sohbet etmek büyük bir mutluluk benim için.
Bulgaristan dışında Balkan ülkelerini seyahat etme fırsatınız oldu mu? Olduysa en çok nereden etkilendiniz, beğendiniz mi? Neden?
Balkan Turunda pek çok ülke gezdik. Tarihi, doğası ve insanıyla bize o kadar yakınlar ki. Sınırlar olmasa keşke!
Siz “Demiryolunda Gül Buldum” isimli bir sergi düzenlediniz ve şu günlerde serginiz açık. Bize serginizin adı ve içeriği hakkında bilgi verebilir misiniz?
Demiryolunda Gül Buldum Bulgaristan’da o yıllarda örülen bir dantel örneğinin ismi. Göçün demiryolu ile olması gülün umut, ümit kavramını çağrıştırması bu dantelin ismini oluşturmuş. Eskişehir Odunpazarı Oda Art Galeri’nin sahibi Sn. Özlem Kanat Örneksoy’un önerisiyle ilmek ilmek ortaya çıktı. Balkan göçünü, öncesinde ve sonrasında göç özelliği taşıyan nesnelerle birlikte bu sergiye yerleştirmeye karar verdik. Sınırları sanatla aşmak, yaşanılanları canlandırmak istedik. Bu dantel örneğinden 1990 yılında ördüğüm perde, çullar, çuvallar, dokuma kumaşlar, yapağılar ve fotoğraflarla göç belleğini günümüze taşıdık. Aynı zamanda bu sergi aileme de bir saygı duruşu oldu nazarımda.
Görsel 4: Sergiye adını veren dantel örneği
Göçün etkilerini sanat yoluyla aktardığınız serginizi hazırlarken neler hissettiniz?
O duyguları anlatmak çok zor. Bu yaşımın olgunluğuyla onlarla empati kurduğumda çok etkilendim. Onların yaşadıklarına onların gözüyle bakabildim. Sanki bu sergiyi onlar istedi. Anılmak, anlaşılmak istediler.
Görsel 5: Göç nesneleri üzerine karışlık teknikle hazırlanan sergiden görüntüler
Öğretmen Okulu mezunu olmanızın bugün sahip olduğunuz yeteneklere ve yaşadığınız sanatsal ve sosyal gelişmelere olan katkısı konusunda ne düşünüyorsunuz?
Bize kattıkları o kadar güzel ve o kadar çok ki! O günleri yaşarken bunu kavrayamıyorsunuz. Çünkü çocuk ve ergen arasında büyümeye çalışıyorsunuz. Derslerde ve çeşitli etkinliklerde bizleri çok güzel yetiştirmişler. Bu temelle hayata atılınca sanatsal ve sosyal olarak kendinizi her yönden geliştirebilirsiniz. Bir sergi de okulumda düzenledik. Benim mezun olduğum Süleyman Çakır Öğretmen Lisesi şu anda Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi oldu. O zaman yatılı okuduğum okuluma gidip gelirken kullandığım bavulumu birtakım nesneler ve fotoğraflarla orada sergiliyoruz. 50 yıl önce kullandığım bavul. Serginin adı: Kaldığımız Tek Yer Ötekilerin Bellekleridir.
Bildiğimiz kadarıyla Tazelenme Üniversitesine devam ediyorsunuz. Almakta olduğunuz eğitimin sanatsal bakışınıza ve sosyal yaşantınıza etkisi oldu mu?
Tazelenme Üniversitesi çok güzel bir okul. Başlatanlar, gönül verenler sağ olsun. Her dönem farklı dersler alıyoruz. Dört yıl süresince devam mecburiyeti olan ama sınavları olmayan, bizleri gençlerle aynı ortamda buluşturan, enerjisi yüksek bir bölüm. Üniversitelerin bütün olanaklarından yararlanıyoruz. Sosyal yönden de sanatsal yönden de sürekli etkileşim halinde yaşıyoruz.
Biriyle tanıştığınızda Balkan göçmeni olduğunu anlayabilir misiniz? Nasıl?
Balkan göçmeni olduğunu hemen anlıyorum. Konuşmaları ve davranışlarıyla hemen içim ısınıyor. Gönüller aracılığıyla köprüler kuruluyor.
Balkan kültürü, gelenek ve görenekleri hakkında fikirlerinizi öğrenebilir miyiz? Yaşantınız içerisinde sürdürdükleriniz var mı?
Balkan insanlarını algıları çok açık, meraklılar, çalışkanlar, çok yönlüler. Bulundukları ortama çok şey katıyorlar. Çocukluğumdan kalan bir anıyı anlatayım: Annem ya da babaannem sabah kalkınca bahçede çiçekleri dolaşırlar, onlara bakarlar sonra da bir tanesini koparıp kulaklarının arkasına takarlardı. Ondan sonra kahvaltı hazırlamaya başlarlardı. Bu davranışta sanki güne meditasyonla başlamak gibi insana huzur veren bir olaydı. Çok kıymetli benim için. Hatta elimden geldiğinde sürdürmeye çalıştığım… Bunun yan ısıra yaşantım içerisinde; Balkan kültürüyle ve gelenekleriyle büyüdüğüm için birçok şeyi ailemden gördüğüm gibi sürdürüyorum.
Balkan mutfağı denilince aklınıza neler geliyor? En sevdiğiniz Balkan yemeği ve “Çocukluğum” dediğinizde kokusu burnunuza gelen yiyecek hangisidir?
Dızmana, soğanaşı, lahanaşı, çörek, kıvırma pide, kapuska, yahni, gözleme, akıtma, pesmet, kolaç, sütlü biber, büzme tatlısı, turta… Çocukluğum deyince kokusu burnuma gelen ise kıvırma pidedir.
Balkan müzikleri dinliyor musunuz? Balkan ezgileri size ne hissettiriyor? En sevdiğiniz Balkan şarkısı hangisi?
Dinliyorum. Neşeli olanlar çok neşeli, coşkulu. Hüzünlü olanlar bizi duygudan duyguya sürüklüyor. Hepsinde ayrı yaşanmışlıklar var. Hepsini seviyorum.
Bir Balkan Esintisi ailesi olarak röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Son olarak; sizin Balkanlar ile ilgili eklemek istediğiniz bir husus var mı?
Ben teşekkür ederim. Sergi sebebiyle sizlerle tanışmış oldum. Bir Balkan Esintisi çok güzel bir aile.
Geçmişimizle bağımızı koparmayalım ki geleceğe daha sağlam adımlarla yürüyelim.
Not 1:İçerik ana görselinde Mediha Korkmaz, Demiryolunda Gül Buldum adlı kişisel sergisinde ziyaretçilerine sergi hakkında bilgi aktarmaktayken fotoğraflanmıştır.
Not 2: Bir Balkan Esintisi Ailesi olarak sorularımıza içtenlikle cevap verdiği için Mediha Korkmaz’a teşekkür ederiz.
Mediha Korkmaz’ın Bir Balkan Esintisi için kayda aldığı videoyu izlemek için tıklayınız:
Mediha Korkmaz’ın Demiryolunda Gül Buldum adlı sergisinin sanal turu için tıklayınız: