Orhan Kemal’in “Çamaşırcının Kızı – Küçücük” adlı kitabı 13 öyküden oluşmaktadır. Küçücük, Eski Gardiyan, Ayşe ile Fatma, İki Kız, Recep, Dilenci, Şahut’la Karısı, Çamaşırcının Kızı, Kötü Kadın, Duvarcı Celal, Sevinç, Çöpçü ve Mavi Eşarp isimli hikâyelerinin yer aldığı eserinde en kısa hikâye üç sayfadır.
Öykülerinde; yoksulluğu, mahrumiyeti ve imkânsızlığı anlatırken hayatın acımasız gerçeklerini sonu gelmez umut denizi içinde yüzdürerek yazıya döken Orhan Kemal, kalemiyle kanat çırparak ailesine yemek götürürken o kanatlarla okurun dünyasında kalıcı izler bırakmaktadır.
Üzücü yanlarıyla beraber toplumun çelişkili katmanları içinde sıkışmış, günlük yaşamın sömürüsüne maruz kalmış insanların yaşamlarını naklettiği hikayelerinden biri “Recep” tir.
Bulgar Yazarlar Birliği’nin çağrısıyla 1970 yılında Sofya’ya giden Orhan Kemal’in asıl amacı babaannesinin soyunun bulunduğu yerleri görmektir. Gördükleriyle “93’ten Bu Yana” adıyla ailesinin hikâyesini yazmak istese de bu isteğini gerçekleştirememiştir. Geçirdiği bir beyin kanaması nedeniyle Sofya’da tedavi gördüğü hastanede 2 Haziran 1970’te vefat etmiştir. Cenazesi 5 Haziran 1970’te yurda getirilerek Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilen yazarın köklerinin Balkanlara dayanıyor olması, 7 sayfadan oluşan sınırlı bir metne Recep ‘in karakterini de şivesini de temsil ettiği muhacir halkını da bu kadar akılda kalıcılı nakletmesinin sihridir belki de…
“Recep” kitabın beşinci hikâyesidir. Henüz on dördündeyken hapse düşmüş olan Recep göçmen bir ailedendir. Bulunduğu koğuştan memnun olmayan Recep, hapishane müdürüne giderek diğerlerinin onu rahatsız ettiğini ve yerinin değiştirilmesini talep eder. Eğer bu mümkün olursa ne iş olursa yapacağını vaat eder. Şivesi sebebiyle onu sempatik bulan hapishane müdürü talebi olumlu karşılar. Onu aşçının yanında yamak olarak görevlendirir. Gel zaman git zaman çalışkanlığıyla aşçının gözüne giren Recep ustasıyla arkadaş olur. Ona okuma yazma bilmeyen Recep ustasından kendisine okuma yazma öğretmesini ister. Recep umut dolu ve hayalperest bir karakterdir. Okuyup doktor olmak isteyen Recep’in işlediği cinayeti anlatışından onun bir anlamda masum olduğu izlenimi uyanmaktadır.
Umut dolu bir çocuğun yaşamının bir kesitini konu alan bu hikâyede Balkan ağzıyla konuşan bir karakterin olması ilgime mazhar oldu. İrdelemeye ve anlatmaya değer buluşuma sebep; “Asıl maciriz[1] biz. Gelmiş bubamlar[2] Urumelinden[3], ben te bukağmışım[4].”, “Sülemem yalan.”, “ Dedim oşt bre uğursuz hayvan… A be oşt”, “Çıkarırım cepceğizimden sustalımı, savururum karanlıklara, görmez gözüm bubamı, ne bilem.”, “Gelir candarmalar[5], olduk mapis[6].” gibi cümlelerdir. Bunlar öyle ifadelerdir çok tanıdıktır.
Yaptığı çağrışımlarla bizim ellerin; durduğu yerde durmayan, arı gibi çalışkan, konuşkan, temiz niyetli, muzip ve daima öğrenmeye meyilli insanını taşımak istedim satırlarıma. İletişime açık, paylaşımcı, ikramkar, genlerine kodlanmış temizlikte titizlikleriyle dur durak bilmeden hareket halindedirler. Muhacir Recep karakterinin vefalı oluşunu ise Orhan Kemal’in kaleminden okuyalım: “Cezasını doldurup çıkacağı günün gecesi cezaevini koğuş koğuş dolaştı. Küçük, büyük, zengin, fakir, serseri bütün tutuklularla teker teker vedalaştı, helallik aldı. Adembabalara sigara dağıttı. Sonra revirden çay kaynattı, millete kolonya serpti, harmandalı oynadı, türkü çağırdı…” ”Macir” ler işte tam da böyle anlatıldığı gibidir.
Fazla söze ne hacet…
[1] Muhacir
[2] Baba
[3] Rumeli
[4] Bu kadarmışım
[5] Jandarma
[6] Hapis
Orhan Kemal
Çamaşırcının Kızı – Küçücük
Everest Yayınları 9.Baskı 2014
134 sayfa