Bir Balkan Esintisi Ailesi olarak en çok görmek istediğimiz yerlerden biriydi Gümüşler Manastırı.
Kapadokya’da kayaya oyulmuş bir çok manastır varsa da burası bir sanat eseri adeta. Bambaşka yani. Enteresan bir atmosferi var ayrıca. Sanki bir ses kulağınıza ‘Uzunca vakit geçir burada’ diye fısıldıyor.
Blok halindeki tek parça bir kayaya manastırı yapmak 400 yıl sürmüş. Bir insan ömrünü 80 yıl kabul edersek 5 kuşak sürmüş onu var etmek.
Ortak bir avluya bağlanan kilise yeraltı mekanlarıyla beraber üç katlı. Kayadan oyulan dört sütunlu muazzam kubbe akıllara durgunluk verecek kusursuzlukta.
8 ve 12. yüzyıllar arasında kayaya kazınan manastırın duvarındaki kucağında bebek İsa bulunan Meryem Ana figürü ise bilinen tek gülümseyen Meryem Ana.
Kapadokya’nın en önemli din adamlarının yetiştirildiği Gümüşler Manastırı ayrıca bir yeraltı şehri. Saldırı anında aşağıda fotoğrafını gördüğünüz kilit taşıyla kapılarını kapatarak saldırılardan ve savaşanlardan yer altında yaşayarak korunmuş burada yaşayanlar.
Avludaki uzun çukurlar o dönemin mezarları. Diğer oyuklar ve küpler ise erzak ve içeceklerini muhafaza ettikleri yerler. Aylar süren kuşatmalarda halk kendisini korumak için inşa ettiği yeraltı şehrine hamam, erzak deposu, su kuyusu gibi hayati önemdeki mekânları tıpkı Derinkuyu Yeraltı Şehrindeki gibi muazzam bir işçilikle yerin altına inşa etmişler. Yerin altına inildikçe sıcaklığın arttığı manastırdaki su kuyularının çoğunda bozuk paralar görüyoruz . Kuyu, ziyaretçileri tarafında dilek kuyusuna dönüştürülmüş durumda.
Yeraltı şehrinin havalandırma ve iletişim kanalları oldukça dikkat çekmekte. Görülmeye değer olan Gümüşler Manastırı’nda Roman ve Coğrafya‘yı da fotoğraflayıp anılarımıza ilave ederek ayrılıyoruz bu mistik mekandan.