Kosova’da 23 yıldır kesintisiz olarak her ay yayımlanan ve bayilere dağıtımı yapılan Türkçem Dergisi’nin Şubat 2021 tarihli 243. sayısında “Bir Kültür Elçisi: Dil” başlıklı yazımla yer aldım. Yazımın tamamı ektedir.
Bir Kültür Elçisi: Dil
Merhaba, bu satırları İstanbul’dan yazıyorum sizlere. Yazarken bir yandan hayal kuruyorum; küresel salgın bitse, alsam biletimi, nehri gören bir açıyla kahvemi yudumlasam Prizren’de… Ya da; temiz havasını ciğerlerime çekerek köyüm Kocacık’ın kıvrımlı yollarını arşınlasam… Sayısını rahatlıkla arttırabileceğim hayallerimi kurarken bir söz geliveriyor aklıma. Eskinin çetin kış şartlarında köy yolları karla kapandığında gideceği yer için: “Kar kalksın öyle gideceğim.” denirdi. Bu gün artık “Salgın bitsin öyle gideceğim.” diyoruz. Yaşadığımız yer şehir de olsa köy de olsa söylem aynı. Hal bu olmakla birlikte güzel günlerin yakın olduğuna dair umudumuz ise daima var.
Sizlere ulaşmama vesile olan, okumakta olduğunuz yazımın konusu; “Balkanlarda Konuşulan Türkçe” olacaktır. Önce “kültür” teriminin anlamına sonrasında ise kültürün taşıyıcı unsurlarına değinerek yazımıza başlayalım.
Kültür Nedir?
Toplumlar asırlar boyunca icracısı olduğu yaşayış tarzının kodlarını; ilgi, algı, tutum ve davranışlarına kaydederler. Düğünler, bayramlar, şiirler, şarkılar, masallar, ninniler, atasözleri hatta fıkralar bile ait olduğu milletin dilinden, gelenek ve göreneklerinden izler taşır. Temsilcisi olduğu toplumun yaşam tarzının göstergesi, yaşanmışlıklarının özetidir.
Yaşantının devam edebilmesi için gerekli olan ihtiyaçlar etkileşimi zorunlu kılar. Kültür bir etkileşim ve birikim işidir. Balkan göçmeni bir aileye mensup olan yazar Hale Seval’in “Üsküp’ün İçinde Kumaş Biçerler” isimli kitabında yer alan “Düşsever Kadınlar” isimli hikâyenin karakterlerinden Zeynep’in Kosova’daki Türk nüfusa hitaben yaptığı konuşmada kültürü şöyle tanımlamaktadır: “Kültür bir milletin veya bir toplumun, topluluğun sahip olduğu maddi manevi değerlerdir.”(1) Bu tanımda değinildiği gibi kültür, evrensel olmayan tanımlayıcı bir sözlüktür. Yeme, içme, giyim-kuşam, eğlence, inanç gibi insana ait duyguların ve düşüncelerin günlük yaşama yansımasıdır.
Kültürün Taşıyıcıları
Edebiyat, sanat, müzik, felsefe, tarih, folklor, adet, örf, gelenek, ahlak, hukuk, spor gibi birçok unsur kültürün taşıyıcı ögesidir. En etkili kültür taşıyıcısının “dil” olduğu ise genel kabul görmüş bir kuramdır. “Dil bir ağaçsa kültür de o ağacın köküdür.”(2) Çünkü; “Düşünme dilde kurar kendini; dil düşünenin kımıldanış yönünü biçimler.”(3) Bireyler “dil” aracılığı ile kültürlerini gelecek kuşaklara aktarırlar. Kültürün bir bütün olarak muhafaza edilmesinde tutkal vazifesi görmektedir.
Balkan Türkçesi
“Devrik cümlelerin çocuklarıyız
Devirlerden geçip geldik buraya
Yüklemlerimiz hep baştadır
İş önemli, kişiyi sormaz kimse burada
Balkan desek de kanmayın baştaki bala
Asıl kan bulaşmıştır en çok bu toprağa” (4)
Üsküplü Şair Leyla Şerif Emin’in dizelerinde yer aldığı gibi öyle bir coğrafyadır ki anlatılan, adında hem “bal” hem de “kan” vardır. Bazılarımız için sadece “Balkanlardan gelen soğuk hava dalgası.” olsa da bazılarımız için; “Gönlümce bir zaman yaşayamadım.” diyerek yürekte bir sızıyla geride bırakılmış topraklardır.
Yeryüzünün bu bölümü, tarih boyunca tutkuyla zapt edilmek, hakimiyet kurulmak istenmiş, bitmek tükenmek bilmeyen savaşlara zemin olmuştur. Elbette ki dinmeyen gözyaşlarına da. Ezgileri bile öyledir. Dokuz sekizlik ölçünün coşkulu melodisinde “bal” sözlerindeyse “kan” vardır.
İvo Andriç “Ömer Paşa” isimli kitabında, Osmanlı’nın Balkanlarda hüküm sürdüğü süreci “Türk Zamanı” olarak tanımlar. Anlatılan zaman diliminde Balkanlarda yaygın olarak konuşulan dillerden biridir Türkçe. Osmanlı elinin ağırlığı gittikçe hafiflemeye başladığında, uçsuz bucaksız gök kubbe altında göçler yaşanır. Sürekli değişen ülke sınırlarını yönetenler bazen çar, bazen kral olurken Türkçe konuşanların sayısı da güden güne azalır.
Bu gün Balkanlarda yaşayan Türklerin konuştuğu Türkçe oldukça karakteristiktir. Kendine hastır. Türkiye’ye geldiklerinde veya Türkiye’den gelen konuklarıyla sohbet ettiklerinde konuşmalarının daha anlaşılır olması için ekstra çaba sarf ettikleri bilinen bir durumdur. Halbuki kendi aralarında kullandıkları dil, adeta korunması gereken bir mücevher gibidir.
Yeni Nesil Kültür Taşıyıcısı
İşitme duyumuzla kültür taşıyıcılığı yapan “dil” in yanı sıra görme duyumuza hitap eden kültür taşıyıcıları da vardır. En güncel görsel taşıyıcılar; (her ne kadar gazete ve dergiler günümüzde elektronik ortama taşınmış olsa da) gazete, dergi, sinema ve televizyondur. Son on yıl içinde görsel taşıyıcılar arasında kendisine sağlam bir yer edinen oyunun yeni aktörü ise “sosyal medya”dır. Kayıp aile üyelerinin birbirini bulduğu, hastaların donörleriyle temas kurarak şifa bulduğu bu kanal yerel kültürün tanıtılması ve yaşatılması anlamında önemli bir yere sahiptir.
Yazının bu noktasından itibaren görsel taşıyıcılardan biri olan TV dizilerine odaklanılarak devam edilecektir. Örnek olarak yakın tarihte ilgiyle izlenen bir yapım seçilmiştir.
Elveda Rumeli
Birbiriyle (görece) uyum içinde yaşayıp giderken Balkan Harbi sebebiyle muhtelif sorunlarla karşılaşan halkı konu alan senaryosu, fakir ama gönlü zengin sütçü Ramiz’in etrafında sürüp giden Türk dizisidir “Elveda Rumeli”.
Türk, Makedon, Arnavut milletlerinin birlikte yaşadığı küçük bir Osmanlı köyünde geçen dramatik hikâyesiyle, yayınlandığı dönemde Balkan göçmeni nüfus başta olmak üzere Türk halkının dört yanını Rumeli havası ile kuşatmıştır. Ramiz’in dizideki eşeği “Kamuş” dahi en az sahibi kadar ünlenmiştir. Çekimlere ev sahipliği yapan Makedonya, yemyeşil doğası ile Balkanların doğal güzelliğini gözler önüne sererken özellikle de aile tarihinde göç hikâyesi barındıranlar kendilerinden çok şey bulmuştur.
Geleneklerimiz, göreneklerimiz, kutlamalarımız, adetlerimiz, yemek kültürümüz gibi gündelik yaşam pratiklerimizin olduğu dizide en önemlisi mirasımız “dilimiz” vardır. Örneğin bendeniz diziyi her izlediğimde oyuncuların konuşması çocukluğuma yolculuk yapmama sebep olmuştur. “İslah” kelimesini dedemden çok duyardım “iyi” demektir. “Mısmıl” kelimesini halalarımdan duyardım “adamakıllı” demektir. “Peşkir” sözünü rahmetli babam her gün kullanırdı çünkü “havlu” demektir. Benzeri birçok kelime vardır göçmenlerin göçerken cebine taşıdığı; saya: ahır, peyke: sedir, öteberi: ıvır zıvır, bakımcı: falcı, ilenmek: beddua etmek, açkı: anahtar, bunlardan sadece birkaçıdır.
Türk, Bulgar, Pomak, Tatar, Rumen, Çingene, Ortodoks, Hanifi, Bektaşi… Çeşitli inanç ve kültürlere sahip olanların ortak bir hayatı paylaştıkları topraklardan ve tarihten damıtılarak bu güne ulaşan “dil” Balkanların ortak geçmişinin bakiyesdir. “Bakkal Hristo, Manifaturacı Marin, Eczacı Trifon, Sarraf Moşe, Muallim Ferhat, Doktor Ruslan, Pazarcı Şevket…” kullanmıştır. Bu onların ortak dilidir.(5)
Sonuç
Balkan dilinin; dizilerde, filmlerde, romanlarda, şiirlerde ve şarkılarda yer alması, coğrafyaya has kültürün izlerini taşıyan mirasın yaşatılmasına katkı sağlamaktadır. Kayıt altına alınıp daha çok kişi tarafından bilinmesi açısından bakıldığında önem derecesi daha net görülür. Çünkü dilimizdeki zenginlik yok olmaya yüz tutmuş durumdadır.
Yazınsal alanda olsun, görsel alanda olsun, sosyal medya platformlarında olsun Balkan Türkçesi’nin üstünün tozlanmasına izin vermemeliyiz. Dilimizi parlatmak, yeni nesle aktararak yaygınlaştırmak, her mecrada sergileyerek bilinirliğini arttırmamız gerekir. Ancak bu yolla kelimelere ölümsüzlük şerbetini içirmiş oluruz.
Kaynakça
(1)Hale Seval. (2012). Üsküp’ün İçinde Kumaş Biçerler. İstanbul: Kaknüs Yayınları syf:38.
(2) Ali Göçer, Dil Kültür İlişkisi ve Etkileşimi Üzerine, Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi, 2012, Sayı: 729, s.50-57.
(3)Nermi Uygur, Kültür Kuramı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2006, s.15.
(4)Leyla Şerif Emin, Bir Üsküp Masalı, Üsküp: Divan Yayınları, 2019, Ayvar, s.31
(5)Ramis Çınar, Elveda Rumelİ, İstanbul: Çınaraltı Yayınları, 2020, s.37-101