İrfan Şekerci kimdir? Bize biraz kendinizden ve ailenizden söz eder misiniz?
Ben İrfan Şekerci, 16 Kasım 1946 yılında Prizren ‘de tüccar bir ailede dünyaya gelmişim. Sekiz yıllık ilkokuldan sonra öğretmen okuluna devam ettim, Akabinde Pedagoji Akademisi ‘nden mezun oldum. Askerliğimi tamamladıktan sonra Prizren ‘e yakın Türk köyü olan Mamuşa Köyü ‘nde iki yıl öğretmenlik yaptım; kimya, fizik ve müzik derslerini verdim. Daha sonra Belgrad turizm acentesi CENTROTUSISTE çalışmaya başladım. Sonra TURISTKPSOVA seyahat acentesinde emekliliğe kadar çalıştım. Ailemle çok gurur duyarım çünkü banım rahmetli dedem İbrahim Şekerci beş yıl Kavkas Cephesi’nde Osmanlı ‘ya askerlik yapmış. Amıcam Fehim Şekerci ise Kosova bağımsızlığı için mücadele vermiş ve 1946 yılında Sırp rejimi tarafından on yıl hapse mahkûm olmuş. Sekiz yıl hapiste kaldıktan sonra hastalanıp ölmüş. Ailesi Türkiye’ye göç etmeye mecbur kalmış kİ bugün hala İzmir’de yaşamaktadırlar. Babam Gani Şekerci ise amıcamı Niş Hapishanesi ‘nde ziyarete giderken Sırplar tarafından otobüs istasyonunda dövülmüş ve bir yıl sonra vefat etmiş. Ben bir yaşımda iken babasız kalmışım. Ondan sonra Sırplar babamı savaş zengini ilan edip bütün mallarımıza el koymuşlar. Bugün amıcam Fehim Şekerci ‘nin ismini Prizren ‘de bir sokağa verildi.
Müzikle tanışmanız nasıl oldu? Hangi enstrümanları çalıyorsunuz? Müzik geçmişiniz hakkında bilgi verebilir misiniz?
Müzikle tanışmam daha öğretmen okulunda iken başladı. Çünkü bu okulda mecburen bir enstrüman çalmak vardı. Ben mandolini seçtim, diğer arkadaşlarım kemanı seçtiler. Böyleki mandolinle başladım sonra okul orkestresine alındım ve orda profesörüm kontrbas çalmamı tavsiye etti. Çok geçmeden Prizren ‘de var olan Doğru Yol Derneği ‘ne üye oldum. Orda ilk önce cümbüş sonra ud ve daha sonra bağlamaya merak sardım. Bağlama çalmaya başladım. Dernek başkanımız herhalde sesimin türkülere uygun olduğunu fark etmiş ki türkü söylememi önerdi. Ondan sonra artık konserlere hem sazımla hem de sözümle katılmaya başladım.
İçinizdeki müzik sevgisini ve müziğe olan tutkunuzu tarif etmenizi istesek nasıl anlatırsınız?
Necla Hanım, müzik sevdasını nasıl tarif edebilirim? Müzik benim kanımdadır, bütün vücudumu sarmıştır. Ondan kopmak mümkün değil. İnsan bir güzele gönül vermişse ondan kopmak mümkün müdür? Öyle bir şey…
Müzikte tercihinizi türkülerden yana kullanarak “Yeşil Turnalar Grubu” nu kurdunuz ve 1965 yılında da Belgrad TV ‘de müzikseverlere türkülerle seslendiniz. Bize biraz bu anılarınızdan söz eder misiniz?
Evet, türküleri çok severim. Çünkü ben türkülerle büyüdüm. Annem (rahmetli) çok türkü bilirdi. Herhalde bazılarını babamdan öğrenmiş. Bazıları ise kına gecelerinde söylenen türkülerden hafızasında kalmış olabilir. Biliyorsunuz Osmanlı Balkanlardan çeklince o zaman Kosova-Prizren, Sırp rejimi altına kalmış. Böylece önce okullarda Osmanlıca yerine yanı bizim “Çirılça” dediğimiz Ortodoks yanı Sırp alfabesi kullanılmaya başlanmış. Tabii ki bu müziği de etkilemiş. Ud, rebab, santur yerine kontrbas, akordyon, mandolin prim gibi enstrümanlar getirmişler. Bu böyle 1945 yılına kadar sürmüş. Sosyalizm dönemi başlayınca (o zaman TİTO rejimi başlıyor) herkes kendi anadilinde okuma hakkını kazanıyor ve dolayısıyla bu durum müziğe de tesir ediyor. İşte o yıllarda yani 1951 yılında Doğru Yol Türk Derneği, 1943 yılında AGIMI Arnavut Derneği kuruluyor. Türk Derneği kurulur fakat yeterince Türk enstrümanları yoktur. Şarkılar olsun türküler olsun var olan aynı enstrümanlarla icra olunmuştur. Kanun ve bağlama yoktur. Ben 1967 yılında İstanbul’a gittim. Dedim; “Niye biz türküleri bağlamalarla icra etmeyelim?” O zaman Şemsi Yastıman Hocayla tanıştım, ondan bir bağlama satın aldım ve kısa bir zaman bağlama dersi aldım. İşte ondan sonra Kosova’ya yanı Prizren ‘e gelince müzikle uğraşan arkadaşlarıma da bağlama alıp (o zamanlar yani 1967 yılında) “Yeşil Turnalar” adıyla bir bağlama ekibi kurduk. Sorunuza cevaben; evet Kosova’ya ilk bağlamayı getirme bana nasıp oldu. Eğer sorarsanız ne zaman Doğru Yol Derneği televizyonda program yaptı, şunu diyebilirim ki Türkiye’de daha televizyon programları başlamadan biz 1965 yılında Belgrad Televizyonunda Türkçe şarkılar söylerdık. Biliyorsunuz Türkiye’de televizyon yayını 1968 yılında başlamıştır.
Sözü ve/ya müziği size ait olan eser/ler var mı? Bilgi alabilir miyiz?
Ben daha çok derlemelerle uğraşmışım. Yaşlılardan dinlediğim türküleri değerleyip, onları radyoda, televizyonda, konserlerde halkımıza tanıtmaya uğraş verdim ve mümkün oldukça başardım. Bestelerime gelince; 10 kadar bestem vardır.
Müzikal birikiminizi kâğıda dökerek arşivlemek ve müzikte sürekliliği sağlamak için genç nesile aktarmak konusunda çalışmalarda bulunuyor musunuz?
Evet, genç nesillere türkülerimizi aktarmaya ve sevdirmeye uğraşı verdik. Ben Mamuşa ‘da müzik dersinde plan ve program dışına çıkıp onlara yerli değerlediğim türküleri öğretirdim ve koro halinde söyletırdım. Prizren ‘de birçok genç yetenekli çocukları keşfettim. Bugün Kosova’da ad yapmış sanatçılar oldular. Bazılarına ise bağlama çalmayı öğrettim. Bu gün Prizren ‘de en azından 30 kadar genç bağlama çalmaktadır.
Rumeli Türkülerinin genel özellikleri, içindeki ses uyumu, işlediği temalar nelerdir? Bir eserin anlattığı konuyu, eserde adı geçen kahramanları ve eserin kaynak kişisi nasıl tespit ediliyor?
Rumeli türkülerinin kaynağı Rumeli’de olduğu için bu yürelere ait yaşayan halkların müziğinde de benzerlikler vardır. En çok Osmanlı tesiri görünmektedir. Türkülerin melodisinde olsun sözlerinde olsun bir benzerlik vardır. Sırplar da olsun, Boşnaklar da olsun Arnavutlar da olsun bazı benzerlikler vardır. İşte bir örnek vereyim Arnavutça bir türküden:
“ÇARŞI VOGIL OH NORE NI DÜÇAN.
ATÜ RİŞİN OH NORE DÜ PEYAN.
PIYŞIN RAKI ME FILCAN AMAN AMAN.
MERŞIN NUSE MORE ME DUVAK.”
Böyle çok örnekler vardır. Yerli türkülerimizin konuları ise çeşitli olur. Örneğin bir kız kaçırma olayı, adam öldürme olayı, gurbet ve kavuşmayan sevgililer, kahramanlık türküleri gibi. Çok türkülerımızın sözleri anonim geçer. Çünkü türkü-şarkı yazma, çalgı çalma, şarkı besteleme, bazı cahil din adamlar tarafından haram sayılırmış. O sebepten bu şarkı ve türkülerin yazarları ya da bestekârları kendilerini tanıtmaya cesaret veremiyormuşlar. Böylece o eserler anonim geçiyor. İnanırım ki Türkiye’de de böyle örnekler olmuştur.
Siz Kosova ‘da sanat yapmayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Konunun güncel durumu ve zor yanları nelerdir?
Kosova’da müzik yapmak biraz titizlik ister. Çünkü farklı halklar yaşamaktadır. Bu halkların geçmişte savaşlarda birbirine karşı taraflarda olduklarından dolayı bazı kahramanlık türkülerinde onları incitmemek, kırmamak, aşağılamamak için sözlere dikkat etmek gerekir. Yoksa aşk şarkıları ya da beraberce geçirdiğimiz bir olay olursa problem yoktur. Eğer bir evlenme töreni söz konusu ise o düğün salonunda canlı müzik yapılırsa ve karışık halklardan misafirler varsa o zaman bize (yani müzik yapan gurup) karışık türküler söylemeğe gayret verir. Her gelen misafir memnun olsun diye.
Prizren ‘deki müzik hayatı hakkında bilgi alabilir miyiz? “Prizren Türküsü” diye bir tanım var, bu tanım hakkında bilgi verebilir misiniz?
Prizren ‘dekı müzik hayatına gelince, o zaman biraz geçmişe dönmemiz gerekir. Prizren ‘de daha Osmanlı döneminde müzik yapılırmış. 1890 yıllarında o dönemde Prizren ‘de “Rebap” adıyla bir dernek varmış. Sonra 1929 yılında “Gayret Derneği” o zamanki adıyla “Kulüp” varmış. Daha sonra ise 1932 yılında “Merhamet Derneği” kurulmuş. Daha sonra benim dönemimde yanı 1951 yılında “Doğru Yol Derneği” kuruldu. Bu dernek Prizren ‘de bütün sanatçıları ve aydın kişileri bir çatı altında toplayıp orada hem tiyatro hem müzik hem de edebiyat saatleri tutuluyordu. Ondan maada Arnavutları AGIMI Derneği 1943 yılında kurulmuş, Sırpların “Buduçnost” ve Romenlerin “Durmış Aslano” dernekleri de kurulmuştur.
Bu gün Kosova ‘nın etnik yapısı nasıldır? Bu çeşitlilikle ülkede sosyal hayatın paylaşılması hakkında izlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?
Kosova’nın etnik yapısı zamanla değişikliklere maruz kalmıştır. Osmanlı Balkanları terk edince Kosova’dan ve diğer Balkan ülkelerinde yaşayan Türk ya da Müslüman halkı Türkiye’ye göç etmeye başlamışlar. Çok sayıda Kosovalı Prizren halkı Türkiye ‘ye göç etmek zorunda kalmışlar. Tabii ki Türklerin sayısı azalmış. O zamanın büyük milliyetçi Aleksandar Rankoviç ‘in zulmünden kaçmak zorunda kalmışlar. Tarih tekrarlanıyor, şimdi son Kosova savaşandan sonra bu sefer Sırplar kaçmak zorunda kaldılar. Çünkü Kosova’da yaşayan diğer halklara büyük züllümler yaptılar. Bugün Kosova’da çoğunlukla Arnavutlar yaşamaktadır. Diğer halklar ize azınlık sıfatıyla yaşarlar fakat her hakkına sahiptirler. Dinleri serbesttir, kendi anadillerinde okul okurlar. Her bir halktan Kosova Meclisi ‘nde bir ya da birden fazla millet vekili vardır .
Kosova Savaşı günleri hakkında neler söylersiniz? O esnada siz ve aileniz neredeydi? Savaş öncesi ve sonrasında sosyal hayat, kültür, sanat ve müzikal anlamda yaşananlar hakkında bilgi verebilir misiniz?
Kosova savaşı günlerimiz nasıl geçti? Onu yalınız yaşayanlar bilir. Hatırlarımda bir gün var. Bayramın birinci günüydü. O gün annem Prizren tavası, paşa köftesi, baklava daha neler hazırlamıştı. İnanır mısınız ailemizden kimse ağzına bir lokma koymadı. Oğlum Cengiz Sırbistan ‘da askerdi. Savaş tüm şiddetiyle sürüyordu. Telefonla konuştuk “baba” dedi “Ne yapayım, Sırplar beni tehdit ediyor, Türk seni kesecez diyorlar bana.” dedi. Benim cevabım “Kaç, firar et ordan.” oldu. Ondan sonra Piştine ‘ye kaçmıştı oradan haber geldi. Ondan sonra ben hayatımın çok mühim kararını verdim. Arabamı hazırladım. Hanımı çocukları alıp, Türkiye yolunu tuttum. Yolda iki defa Sırp çentikleri durdurdu. Ben onlara önceden hazırladığım Marlboro sigara verdım. Kosova Makedonya kapısında ise para istediler, onu da verdım. Böyle kı Üskübe geçtık. Ordan sonra Türkiye’ye vardık. Kapıkule ‘de “Türkiye’de kalacak yeriniz var mı?” diye sordular. “Evet, var.” dedim. Çünkü benim İstanbul’da bir darem (daire) vardı. Bosna’da, Kosova’da büyük katliamlar yaptılar. Sonra NATO müdahalesiyle belalarını buldular. Bu sefer onlar Kosova’dan kaçtılar. Sonra Türk askeri Prizren ‘e geldi. Prizren Türk askerini büyük şenliklerle karşıladı. Ben de bağlamamı alıp Türk taburunda bir mini konser verdim. Kahramanlık türkülerini icra ettim. Allah kimseye savaşı yaşatmasın.
Müzik anlamında bir proje gelişse ve proje ortaklarınız Balkan ülkeleri olsa hangi ülkenin/ülkelerin proje ortağınız olmasını arzu edersiniz?
Bütün Balkan ülkeleri uzun yıllar Osmanlı idaresi altında olduklarından dolayı bu ülkelerin müziğinde sözlerinde çok büyük Osmanlıca sözler (hala bu gün) kullanılmaktadır. Bir konser için proje yapsak ben Arnavutluk, Bosna ve Makedonya ‘yı tercih ederdim.
Dinlemekten bıkmadığınız eseri ve en beğendiğiniz müzik insanını öğrenebilir miyiz?
Türk Sanat Müziğinde en çok sevdiğim ve bıkmadan dinlediğim Saadettin Kaynak besteleridir. “Nıce ki yad eller aldı beni”, “enginde yavaş yavaş”, “Çile bülbülüm çile” gibi şarkıları bıkmadan dinlerim. Türkülere gelince kendim Rumeli Türkü olduğum için olsa gerek, Rumeli Türkülerini hem dinler hem de çalıp söylerım. En çok beğendiğim ve söyledığım türküler “Kırmızı gülün alı var”, “Dayler dayler”, “Ne hoş ımış Kalkandelen ovası”, “Alişimin kaşları kare” gibi türküleri seve seve çalıp söylerım.
Türkiye ‘yi ziyaret ediyor musunuz? Türkiye ‘de yaşayan akrabalarınız/yakınlarınız var mı?
Türkiye benim ikinci vatanımdır. İlk olarak 1967 yılında Türkiye’ye gittım. Orda akrabalarım çok var. Dedemin kardeşi İzmir’de, amıcam oğulları İzmir’de, teyzem oğulları İstanbul’da, babanın kıskardeşı yanı halam İstanbul’da. Halam 1934 yılında ailece Türkiye’ye göç etmişler Necla Hanım ben kırk yıl turizmde çalıştım ve rehberlik yaptım en azından Finlandiya’dan al Kazakistan’a kadar yirmi kadar memleket gezdım, Türkiye’de İstanbul’da Ankara’da, Konya’da, Efes’te konserler verdık. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dört yıl önce Prizren ‘e gelince öğle yemeğinde kendisine eşlik eden müzik grubunun içindeydim. Orda Arnavutluk başkanı Edı Rama ve Kosova Başkanı Haşım Taçı da vardı o değerli misafirlere yarım saatlik bir müzik ziyafeti verdık. Sayın Abdullah Gül Prizren ‘e geldiğinde ben dernek başkanıydım ve misafiri karşılama şerefi bana verildi. Aynı zamanda Ahmet Davutoğlu’yla da bir akşam bizim dernekte beraber olduk. Türkiye’den gelen çok değerli sanatçılara da evimin kapılarını açtım. Barış Manço benim evimde akşam yemeğinde bulundu. Soner Özbilen, Yılmaz İpek, Rüstem Avcı gibi sanatçıları da misafir ettim.
Türkiye ve Türkiye’deki müzik anlamında fikirlerinizi öğrenebilir miyiz?
Türkiye’deki müzik o kadar zengindir ki dünyada benzeri yoktur. Benim bildiğim kadar beş yüz kadar makam, dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Beş yüz kadar makam… Bu bir hazinedir. Hele Osmanlı döneminde müziğe biraz daha çok önem verileydi, yanı bazı cahil din adamları “müzik günahtır” demeseydiler bugün Türk Müziği daha yüksek mertebeye gelirdi. Türkülere, bağlamaya şeytan demeselerdi kim bilir Türk Müziği nerelere varırdı. Örneğin; zilli def günah zilsiz def helalmış. Bu durum Türk Müziğine büyük zararlar vermiştir. Allaha şükür ki III. Selim bu gibi laflara inanmamış ve çok güzel eserler bize bırakmış. Bizde yani Prizren ‘de böyle örnekler vardır
Kosova dışında Balkan ülkelerini görme fırsatınız oldu mu? Olduysa sizi en çok etkileyen şehri ve mekânı öğrenebilir miyiz? Neden?
Kosova dışında çok memleket gezdım. Ben 40 yıl turizmde çalıştım. Grupları organize edip istedikleri yerlere götürdüm bu vesileyle yirmi kadar hükümet gördüm. Aynı zamanda müzik sayesiyle de birçok yerlerde konser verdık. Nice ki Türkiye, Almanya Arnavutluk, Bosna, Kazakistan, Türkistan gibi ülkelerde konserler verdık. Bunların dışında, İtalya, İsviçre, Finlandiya Yunanistan, Çekoslovakya, Polonya, Macarıstan, Rumunya, Slovenya, Hırvatıstan, Bosna, Makedonya, Sırbıstan, Karadağ, Sürıye gibi ülkeleri gezdim.
Balkan dillerinden hangilerini konuşabiliyorsunuz?
Balkan dillerinden anadilim Türkçe yanında Sırpça, Arnavutça, Makedonca ile yabancı dillerden Fransısçay asçok konuşurum.
“Prizren Türkçesi” diye bir realite var. Prizren Türkçesi ‘nin özellikleri nelerdir? Kelimelerle örnekler vererek izah edebilir misiniz?
Prizren Türkçesi biraz değişiktir, bizde hala Osmanlıcanın tesiri altında Osmanlıca sözleri kullanırız. Bilhassa bizim anne ve babalarımız, diğer yabancı dillerin tesiri altında kalmadan Osmanlıcayı daha net konuşurlar. Yabancı dil bilmediği içın Sırpçayı ve Arnavutçayı da bilmediği içın. Sırf temiz Osmanlıca Türkçesini konuşurdular. Bizim nesil ise okulda Sırpça, Arnavutça ve Türkçe okuduğumuz için, bu üç dilden karışık konuşuruz. Prizren lisanının bir özelliği daha vardır o da Karadeniz Türkçesi’ne benzer olmasıdır. Örnek vermek gerekirse “cıttım, celdum, haçun” gıbı sözcükleri kullanırız. Bir fark daha vardır; Prizren Türkçesi’nin çok sözleri “G” yerine “C” harfini kullanırız; “cittım celdım” gibi.
Sosyal medya kullanıyor musunuz? Sosyal medyada müzik anlamında paylaşımlarda bulunuyor musunuz?
Sosyal medyaya gelince; benim Facebook ‘ta 1.400 kadar arkadaşım ve takipçim vardır. Almanya’dan, Türkiye’den, Kosova ‘dan, Makedonya’dan ve daha değişik yerlerden. Rumeli türküsü istekleri gelır. Youtube ‘de 20 kadar türkü kaydım vardır. Bazı türkülerim oldukça çok dinlenir. Bundan maada “Rumeli-Kosova ve Prizren Türküleri” adıyla bir albümüm çıktı, 1.500 adet satıldı, şu anda elimde iki adet vardır. Biz Balkanlarda Türk Müziğinden maada, anadilimizle birlikte Türkçeyi, örf-adet-gelenekleri ve müziğimizi koruma çabasını veriyoruz.
Balkan yemeklerinde favoriniz hangisidir? Özel günler ve yemekler noktasında bilgi verebilir misiniz? “Ramazanda pitayka, bayramlarda baklava, düğün evinde pilav yenilir” gibi Kosova’daki yemek kültürü hakkında bilgi alabilir miyiz?
Balkan yemeklerini sorarsanız, Balkanlarda karışık halklar yaşadığı için yemekle de değişik olur. Amma yine de Osmanlı mutfağı hemen hepsinde mevcuttur. Ben size Prizren ‘de yapılan yemeklerden örnekler vereyim. En evvela Prizren ‘de en çok sevilen ve Balkanların hiçbir yerinde yapılmayan çok lezzetli “Prizren Tavası” dır. Bu yemekte en evvela tavanın topraktan olması şarttır. Malzemesi ise 6 kişilik bir aileye şöyle olur; 2 kilo yağlı dana eti, 2 kilo kuru soğan, elli adet bamya, bır kilo büber, bir kilo domates, ve bir adet patlıcan. Malzemeler hepsı taze olarak tavaya koyulur. Fırına verildiği andan itibaren üç dört defa karıştırmak şartıyle iki saat pişirılır. Bundan maada, paşa köftesı, paça, bıber dolması, yaprak sarması, soğan dolması, kol dolması, kuru fasulye, kapama yahnısı, Elbasan tavası, tavuklu pilav, daha neler neler var. Hamurdan ise; etli lahanalı ıspanaklı çökeleklı börekler yapılır. Daha var; fulıya, haşlama, su böreği v.b. Tatlılardan ise baklava, tespışte, çortatlı, revani, kadayıf, sütlıyaş, muhalebı, kaymakşına v,b. Bulunur. Benim favori yemeğim, kuru etle kuru fasulye, kuzu etiyle kol dolması ve pirzola ile büryan yemekleridir.
Prizren ‘de bir düğün nasıl gerçekleşir? Kına, gelin alma, nikâh, düğün yemeği, geleneksel kıyafetler vb gibi ritüelleri nelerdir?
Prizren ‘de önceden ve şimdiki düğünler arasında büyük fark vardır. Prizren ‘de bir oğlan bir kızı beğenmişse bizde “mısıçi” denen bir yakınını kız evıne aratırmak içın gönderirdı. Eğer kızın babası o aileyi iyi tanarsa varlıklı ve bir zanaatı var ise verırdı kızını. Kıza oğlanı beğeniyor mu beğenmiyor mu sorulmazdı. Babası kime isterse verirdı. Artık böyle değil, şimdi evlenecek gençler birbirini beğenmişse evlilik gerçekleşir. Önceden düğünler salonlarda olmazdı, o mahallede büyük avlusu olan bir evde yapılırdı. İkı çeşit düğün olurdu. Bizım dediğimiz “dıngayreti” ve “düğün”. Eğer “dıngayretı” yapılırsa o düğüne herkez gelebilirdi. Sadece kahve ikram edilırdı. Müzik refakatında çok güzel Prizren oyunlarını oynardılar. Eğer “düğün” yapılarsa o zaman en yakınları davet edilirdi ve yemekli olurdu. Düğün sahıbı özel ahçi tutup bizım düğün yemeklerini yaptırırdı. Yemekler şöyle; paça, musaka, yahni, lahana sarması ve büyük bir tepsi ev baklavasıyla sonunda sütlaş. Kadın misafirlere de aynı yemekler ayrı bir yerde ikram edilirdi. Düğün bittikten sonra yeni dostlarla ilk buluşma Pazartesi olurdu. Çünkü düğünler Cumartesi olurdu. Birinci Pazartesi erkek tarafı en yakınlarıyla 15 kadar bir kalabalıkla kızın evine misafir olurdular. O gece birbirlerini yakından tanırdılar ve yemek yerlerdi. Paşa köftesi, baklava ve tuzlu sütlaş o gece gelinin kıskardeşlerı yada komşu kızları güveğinın kunduralarına baklava şerbeti dökerlerdi, Bazan vukua olurdu güveği çoraplarla evıne gıderdı. Aynı o akşam güveği yüklü bir para odanın bir yerinde saklardı. Misafirler gittikten sonra hemen sakladığı paraları bulmaya çalışırlardı. Bazan bır hafta sonra ancak paraları bulabilirdiler. Sonra ikinci hafta başı kız tarafı güveğinın evine misafir olurdu. Bu sefer akşamlık yemekler ikram edılırdı. Şimdi ise Türkiye ‘deki salon düğünlerinden pek büyük fark yoktur. Prizren ‘de elli kadar çok güzel düğün salonu vardır. Bu düğünler çok masraflı olur. Üç yüz, dört yüz, bazan beş yüz kadar misafır davet edılır ve tüm masrafları oğlan karşılar, düğün yarı geceden sonra saat 03:00 e kadar sürer.
Sizin Balkanlar ile ilgili eklemek istediğiniz bir husus var mı?
Necla Hanım, benim bu anlattıklarım Kosova ve bilhassa Prizren ‘e ayıttır. Yoksa köylerde daha değişik de olur tabii. Balkanlarda değişik halklar yaşadıkları için örf ve adetlerde fark vardır. Prizren ‘den herkese saygı ve selamlarımı iletirim. Size de teşekkür ederim tüm bunları konuşmamıza aracı olduğunuz için.
Not: -Bir Balkan Esintisi Ailesi olarak Sn. İrfan Şekerci ‘ye teşekkür ederiz. (Prizren ‘e özgü Türkçe ile verdiği röportaj aynıyla yayımlanmıştır)
-Manşet görselinde mekan Prizren Namazgah ‘dır.
-Röportaja özel kayda aldığımız İrfan Şekerci ‘nin hem ud çaldığı hem de seslendirdiği Balkan şarkısı “Dayler dayler” i dinlemek için Youtube kanalımızı ziyaret edebilirsiniz.
-Aşağıdaki fotoğraflar sitemiz için kaydedilmiştir.
Prizren Osmanlı Çeşmesi
Mehmet Paşa Hamamı (Türk Hamamı olarak da anılmaktadır)
Sinan Paşa Camii Çeşmesi
Dayler Dayler