Babası ölüm döşeğindeyken vardığından haberdar olduğu ve elindeki kısıtlı bilgiyle üvey kardeşini İstanbul’da bulup Manastır’a götürmeye çabalayan kardeş ‘’Limonata‘’ filminin, bir Balkan köyünde vaktiyle birbirlerini çokça sevmiş ancak şimdi ayrı yaşamakta olan iki huysuz ihtiyar arasında kalan küçük ve sevimli kız ‘’Bal Kaymak‘’ filminin, ülkede savaş patlak vermişken tüm güvensiz ulaşım yollarına rağmen Üsküp’teki akrabalarına ulaşmaya çabalamaktan vazgeçmeyen genç ‘’Trileçe‘’ filminin konusunu oluşturmaktadır.
Balkan filmlerini izlemek her zaman en keyif aldığım izlence çeşidi olsa da son zamanlarda aklımı karıştıran bir husus var ki o da şöyle: Son dönem yapılan Balkanlar konulu filmlerin isimleri neden hep bir yiyecek adı oluyor, tesadüf mü acaba?
Sonra, Trileçe ‘yi izlerken (kendimce) yanıtı buldum. Trileçe, Balkanlar’a özgü bir tatlıdır. Bu gün ülkemizde birçok restoranın menüsünde yer alan, geç tanınsa da çabucak sevilmiş, yemesi ve hazmı kolay bir tatlıdır.
Filmde; keçi, inek ve manda sütünden yapılan tatlı, bünyesinde muhtelif milletleri barındıran toprakları sembolize ediyor. Sahip olunan bu karışımın nasıl bir zenginlik olduğu, kıvamının tutmasının (aynen birlikte gündelik yaşam icra etmekte olduğu gibi) maharet istediği filme ismini veren trileçe tatlısıyla özdeşleştirilmiş. Hatta şeker bulunmadığı durumlarda bal kullanılabileceğinin vurgulandığı sahnede, sorunlar karşısında her zaman bir çözüm yolu bulunabileceği anlatılmak istenmektedir. Yeter ki çözmeyi iste…
Sonuç olarak anladım ki, yemek sosyolojik bir meseleymiş. Tarihin ayrı düşürdüklerini birleştiriyormuş.
Not: okuduğunuz yazım 21 Aralık 2019 tarihinde yazarportal.com’daki köşemde yayımlanmıştır.